Fransiz askeri üssünün girisi |
Işte bir Cumartesi sabahı aynen bu oldu. Afrika o kadar kalaşnikofu kolaylıkla buluyor da askeri, polisi bir örnek üniforma ile giydiremiyor bir türlü. Dolayısıyla da kim polis, kim asker, kim sitenin güvenlik görevlisi, kim kapıcı herkes birbirine girmiş durumda. Yine de üniforması ne olursa olsun ellerinde kalaşnikoflu sarhoş adamlar yola barikat kurmuşsa içinizden bir ses dursan iyi olur diyor. Biz işte bu barikatlarda Italyan taklidi yapa yapa, Madeleine ile nescafe Faustain ile ise cola içe içe yaşayıp gidiyorduk oysa. 6 Kasım Cumartesi öğleden sonra « D »nin ülkesinin büyükelçiliğinden aradılar ve iç savaş ülkedeki yabancıları hedef almaya başladı sakın evinizden çıkmayın, akşam olunca ışık yakmayın ve bir dahaki uyarıyı bekleyin dediler. Evet enteresan ama büyükelçilikler böyle hizmetler veriyorlar vatandaşlarına. Ben şimdi savaşa mı şaşırayım yoksa bir ülkenin vatandaşlarını böyle korumasına mı ilk 10 dakika karar veremedim. Sonra savaşın önceligi oldugunu düsündüm.
Burada araya bir paragraf sokmak zorundayım. Benim yılandan ödüm kopar ama öyle böyle değil ciddi aklımı yitirebilirim yılan görürsem. Öyle ki çeşitli tropik tatillerde sırf bir yılan görmiyim diye kafam havada yürümüşlüğüm ve düserek kafa göz yarma tehlikesi atlatmışlığım çok vardır. Bir keresinde kafam böyle havada yürürken daldan sarkan bir yılanla göz göze geldim yalnız. O kadar bağırdım ki hayvancık nasıl kaçacağını bilemedi. Neyse işte bu korku yüzünden Afrika’da illa apartman dairesi isterim diye tutturdum. Herkes kocaman koloni dönemi evlerinde yaşarken biz bir daireye tıkıştık. Ve fakat benim yılan fobim hayatımızı kurtardı.
konvoy otelden üsse yol alirken |
öndeki kamyonda biz variz resmi çeken D |
Evimizin önünden binlerce insan 3 gün boyunca “bütün beyazları öldürüp hepsini yiyicez” diye bağırarak geçiyorlar. Bu arada evlerine saldırılan arkadaşlarımızın haberleri geliyor. Bir Alman arkadasimiz "beni öldürürler de sana ulasip tecavüz ederlerse en azindan AIDS kapmamak için sansini dene" diye prezervatif veriyor karisinin eline. Tepemizde Fransız helikopterleri gece uçuşuyla geçiyorlar. Işıkları kapalı, göremiyoruz ama seslerini duyuyoruz. Dağılması için arada bir kalabalığın önüne ateş açıyorlar. Nadiren düşenler oluyor “D”nin askerlikten kalma dürbünüyle bunları canlı izliyoruz. Akşamları komşularımızla bir araya gelip dışarıda olanları düşünmemeye çalışıyoruz. Bu arada tabii kiminin evinde ekmek kiminin evinde su bitiyor, birbirimizle paylaşıyoruz. Silah seslerini ve bağırışları dindirmesi için sesini açıp gangster filmleri seyrediyoruz. Bütün büyükelçiliklerden arıyorlar, eğer evinize girerlerse bütün paranızı ve değerli eşyalarınızı ortada bırakıp kendinizi tuvalete kilitleyin ve hemen Fransız karargahının acil hattını arayın diyorlar. Banyoya su stokluyoruz bir de kapiyi tutmasi için kitap raflarını söküp banyoya koyuyoruz. Zaten kıyafetlerimizle uyuyoruz. Fransız askerleri bütün gece saldırılan evleri gezip yaralilari güvenliği sağlanmış noktalara oradan da havaalanına tahliye ediyorlar. 3 gün böyle geçtikten sonra birgün şirketin güvenlik müdürü arıyor ve hepinizi böyle ayrı yerlerde korumam imkansız herkes küçük birer sırt çantası yapsın hepinizi bir otele topluyorum diyor.
“D” bana hemen çantanı hazırla yoldalar bizi almaya geliyorlar diyor. Panik panik panik acil durum sırt çantası nasıl hazırlanır??? Gelecek bölüm: Sırt çantası sorunsalı, Faustain’in vefası ve move, move, move, move….
Fransiz askeri üssü |
No comments:
Post a Comment