15.8.14

Taşındık Biz


Şimdi şöyle ki, biz taşındık. eş, dost çevremiz olsun, facebook, twitter arkadaşlarımız olsun, bilenler biliyor zaten. 6 yıldır Paris’teydik ve çok seviyor olmamıza rağmen rahat hafiften hafiften batmaya, avuç içlerimiz karıncalanmaya, kafanın epey gerilerinden bir ses boğuk boğuk “maceraaaa, maceraaaa” diye kendini duyurmaya başlamıştı.

Ben macera deyince siz bir tahmin edin bakalım, tam da şu anda dünyanın neresine taşınmış olabiliriz? Zamanlamada bir dünya markası olduğumuzu bilen herkesin bu soruya doğru cevap vereceği üzere, Ukrayna’ya taşındık. Lviv şehrine. Lviv, çok güzel, işte Prag’a benziyor falan. Bunları hep anlatacağım.

Ama bugünkü konumuz Lviv’e varışımız. Bütün evi topladık, kartonlara sığdırdık, taşıma şirketinden gelenlerin bağzı kıymetli çanak çömleklerimi, ambalaj kağıtlarına sarışını seğiren bir gözle seyrettikten, azıcık işlerine müdahale ettikten sonra konteynerin kapağını kapattık, kendimize de 5 valiz yaptık, yola çıktık.

İnsan bir takım şeyleri taşına taşına öğreniyor. İsviçre taşınmasında -haziran ayına denk geldiği için- yanıma neşeyle parmak arası terliklerim ve bikinilerimi alıp yola çıkmıştım, sonra o eşyalar kasıma kadar gelmeyince parmak arası terliklerimi yakarak ısınmak zorunda kaldım. Dolayısıyla bu defa süper bir hareketle kışlık bavul da hazırladım. Kışlık bavulum, yazlık bavulum, ambalaj kağıtlarına girmelerine kıyamadığım ayakkabılarımın olduğu bavul, teknolojik eşyalarımın olduğu bavul, eh işte 1 bavul da D’ye. 

Neşeli neşeli aktarma yaptığımız Varşova Chopin havaalanında “vay be adamların havaalanlarının isimleri Chopin, bizde de RTE olacak, tüh bizdeki talihe” içerikli bir brainstorming bile başlattım. O anda dertlerim, 3.havaalanının adıyla sınırlıydı.

Lviv havaalanına geldik. Buranın havaalanı 2012’deki avrupa futbol kupası için yapılmış. Günde 4 uçak falan iniyor dolayısıyla da biz daha pasaporttan geçerken -ki bu da 2,5 dakika sürüyor- bavullarımız çıkmış oluyor.

Kışlık bavul, check
Teknoloji bavulu, check
Ayakkabı bavulu (yuppi be), check
D’nin bavulu (püf), check
Her şeyimin içinde olduğu yazlık bavul…yazlık bavuk…yazlık bavul… BAVULUM NERDE

Elbette ki en ihtiyacım olan şeylerin hepsinin bir arada, koyun koyuna durduğu bavulum, kıymetlim YOK. Havayolu şirketinin görevlileri çok az ingilizce konuşuyor ama en azından 24 saat bulunmayacağını şüpheye yer bırakmadan ifade edebiliyorlar. 

Yolda epey kırık bir arabası olan taksicinin “işte bu da benim kırmızı ferrarim ehi ehi” esprilerine tıslayarak cevap vere vere otele varıyorum. Üstümde olabilecek en eski t-shirt’üm ve en dizleri aşınmış kotum var ve başka da bir şeyim yok. Başka şeyim yok derken çok ciddiyim, iç çamaşırı olarak, D’den ödünç aldığım boxer şortu giyiyorum. Ertesi akşam resmi bir yemeğe davetliyiz ve benim kılığım bu. He, ama pardon kırmızı papa ayakkabılarım yanımda, bir de hava bir günde 35 derece soğursa giyecek çok şeyim var, kayağa bile gidebilirim!

Ertesi gün uçağın tekerlekleri piste değdiği andan itibaren havayolu şirketini her arama arası 5 dakikayı geçmeyecek şekilde özen göstererek başlıyorum;

-bavulum geldi mi?
-benim bavuluma baktınız mı?
-bavulum bulundu mu?
-herkes beklesin önce benim bavuluma bakın
-bulundu mu bavulum?

Sonunda bavulum bulunuyor. Bir başka yolcu alıp gitmiş, sonra da acelesi olmadığına karar verip ertesi gün akşamüstüne kadar beklemiş. O akşam kıyafetlerimin hepsini birden üst üste giymek istedim, eşyalarıma sarılarak uyumak, hepsini adeta yavrularımmış gibi koklaya koklaya yerleştirmek istedim. (yapmadık herhalde öyle bir şey)


Bu tatlişko hatıradan çıkarımımız; bir daha eşyalarımızın hepsini farklı farklı bavullara böleceğimizdir. Bir de pantalon içinde erkek boxer şortu çok rahatsız bir şeymiş, paçaları kıvrılıp duruyor.