3.10.13

Bay Sumi'nin İnadı ve Keşke(ler)...

Gölün kenarına yan yana dizilmiş tek katlı evleri, hepsi gençken, hemen hemen aynı zamanlarda yaptırmışlar. Evlerin tek katlı olmasına da hep beraber karar vermişler, kimsenin gölü görmesine engel olmamak için. 50 yıldır orada yan yana yaşıyorlar. Çim biçerken selamlaşıyorlar, balık tutarken, yüzerken hal hatır soruyorlar. Birbirlerinin bahçelerine kafayı çok uzatmadan, ancak içlerinden biri "ben yokken eve göz kulak olur musunuz" derse.

50 yıl, tabii beraber yaşlanıyorlar. Gidenlerin yerine gençler geliyor. Yaşlılar birkaç gün bahçede görünmezse o gençler çekinerek kontrol ediyor, hayatta olup olmadıklarını.

İşte o ilk ev sahiplerinden Bay Sumi vardı. Ben ilk gördüğümde 92 yaşındaydı, eşini kaybetmiş, tepeden göle bakan güzel mezarlığa gömmüştü. 92 yaşına gelince trafikte risk oluşturuyor diye ehliyetini almışlar Bay Sumi'nin. Çok kızmış, "araba kullanmadan tepedeki mezarlığa, eşimi ziyarete nasıl gitmemi bekliyorsunuz" diye polis merkezini, belediye meclisini, şehrin tüm yetkili kurumlarını ayağa kaldırmış.

Kafası çok attığı için protesto olarak elektrikli tekerlekli sandalyeyle trafiğe çıkmaya başlamış, E-5 gibi bir yolda tekerlekli sandalyeli 92 yaşında bir adam düşünün, arkasında bir trafik araba kuyrukta. Bahsettiğimiz ülke İsviçre, kimse korna çalmıyor, küfür etmiyor, arabadan inip yaşlı bay Sumi'yi dövmeye(!) kalkmıyor. Ama trafik kilit. Üstelik daha büyük risk oluşturmaya başlıyor.

Kimseyi dinlemiyor, karımın mezarını ziyaret etme hakkım engellenemez diyor, e bir bakıma haklı, engellenemez. Sonunda peki diyorlar, senin inadın kazansın ama kask takacaksın çünkü motorlu bir araçla trafiğe çıkıyorsun.

İşte ben tanıdığımda kaskı ve elektrikli sandalyesiyle evinden çıkıp trafiğe karışıp karısının mezarına gidiyordu Bay Sumi, dönüşte de market alışverişi...

Geçtiğimiz hafta 96 yaşında vefat etmiş, göl manzaralı mezarlığa karısının yanına gömmüşler. Sokağa yeni gençler taşınacakmış. Karısıyla koyun koyuna mutlu uyusunlar umalım.

Keşke biz de insanların 90'lı yaşlarına kadar sağlıkla yaşayıp ecelleriyle öldükleri bir ülkede yaşasaydık. İnsanların haklı taleplerinin, son isteklerinin dinlendiği, sayıldığı, çok genç, çok yok yere ölen insanların cenazelerinin mahallelerde günlerce esir kalmadığı bir ülkemiz olsaydı keşke. Keşke...