7.9.11

Bizim Evin Sigaradan Kurtulma Yıldönümü

Avustralya hükümetinin sigara karsiti reklam kampanyasi. cigerleriniz umurunuzda degil belki güzelliginiz umurunuzda olur diyor gibime geldi

Dün bizim ailenin tarihinde mühim birgündü çünkü bizim evin sigaradan kurtuluşunun 6.yıldönümüydü. Evet sayiyor ve her sene kutluyoruz, çok gururluyuz. Her ne kadar sigarayi ani bir kararla birakip dumansiz hava sahasını yaratan babamiz arada bir "şimdi bir sigara olacaktı var ya" diye içlense de aslında biliyoruz içten içe o da mutlu halinden.
6 sene dile kolay. Benden öncesini net bilemeyeceğim ama benim hayatımın şuursuz ilk 5 yılı ve zaman zaman şuurlu geri kalan 25 yılıyla beraber en az bir 30 senesi var babamın sigara tiryakiliğinin. (hemen yas hesabi yapmasaniza yahu!)Tabii ki bütün sigara içenler gibi babama da ne zaman "acaba bıraksan mı diyoruz şey yani biz biraz tıkanıyoruz da" desek "karışmayın sigarama, benim birtek sigaram var" geri püskürtmesi ve organize direnişiyle karşılaşırdık. Sigara içenlerin böyle bir hazir cümlesi ve mantigi var hani sanki herkesin 1 tane kötü alışkanlığı olabilirmiş sadece o 1 tanesi olursa kabul görmesi lazımmış gibi :)

Neyse yıllar süren strateji ve taktik değiştirmeleri sonucunda "artık seni öpemiyoruz çünkü tertemizcik bir insan olmana rağmen artık sigara kokmaya başladın" dedik ve işe yaradı sevgili sigaradan muzdarip aile fertleri derneği üyeleri meğer sihirli cümle buymuş. O gün bugündür babamız sigarayı bir söndürdü pir söndürdü. Işin komik tarafı da şudur ki artık sigara içenler ona da kötü kokmaya başladı.
Fransızların "Türk gibi sigara içmek" diye bir deyişi var. Bir de "Türk gibi kuvvetli" var ama bugün konumuz o değil. Oysa ben bu ilk deyişin bize büyük haksızlık olduğunu düsünüyorum. Fransızlar kadar çok sigara içen millet görmedim. Kadin, erkek, çoluk çocuk herkes tüttürüyor. Fransız kadınların genizden gelen sesleri neden sanıyorsunuz? Sigara yasağı bin yasasin, onun sayesinde yemek yerken rahatız ama pozitif ayrımcılıkla teraslari ve bütün cillop masaları sigara içenlere verdikleri için mecburen yine sigara içenlerin arasında oturuyoruz. Kusura bakmayın ama paris kafelerinin teraslarında oturup gelen geçen hakkında dedikodu yapamayacaksam ne anladım ben parizyen hayattan.
Avrupa sigarayı yasaklarken Afrika'da tabii ki böyle bir trend yoktu. Bizim çok uluslu grubumuzun da sigara içmeyen tek üyeleri "D" ve ben idik. Yemek sırasında sigara tüttürme durumu bir nevi zincir hareket. Biri yakarsa diğerlerinin de aklına gelip hepsi birden yakıyor. Ilk zamanlarda sosyal ortamlara ayak uydurmak ve uyumlu-geçimli olmak adına sessiz kalmış olabilirim ama kesif duman alti birkaç gece gezmesi sonunda içimdeki "yemişim uyumu ve geçimi" insanı kulaklarımdan fışkırarak çıktı ve -obsesif kompolsifliğin canına kurban- hepsine birer "yemek boyunca sigara içme nöbet çizelgesi" dağıttım, rahat ettik. Sizin ciğerlerinizle alıp veremediğiniz cigerlerinizle kendi aranızdaki problem ona ben karışamam haliyle ama benim saçlarımla olan ilişkinin "kokuşması" beni hayli endişelendirir sonuçta.

Sonuca gelirsek dostlarım bizim evin sigaradan kurtuluşunun 6.yılı Istanbul ve Paris temsilciliklerinde törenlerle kutlandi dün. Siz de içmeyin yahu vallahi çok kötü kokuyor.

5.9.11

Diyelim ki Canın Patlıcan Oturtma Istedi...


Tamamen engin ve derin sosyolojik gözlemlerime dayanarak söylüyorum, bizim kadar kendi mutfağına meraklı bir millet daha yok. Ciddiyim bakın Japonlar sushi'siz, Isviçreliler fondue'süz, Fransızlar kaz ciğer'siz, Almanlar sosis'siz yaşayabiliyor ama biz kabak kalyesiz yaşayamıyoruz. Söyle 1 ay falan kurbaga bacagiydi, ördek butuydu idare ediyoruz da 1 ayin sonunda uykumuzdan karniyarikkkkkk diye uyaniyoruz. Yaşayamıyoruz da kuş mu konduruyoruz o ayrı, canım döneri mantar etmişiz elin Avrupalarında. Bir de humus bizim yemeğimiz, musakka da bizim diye her yerde kavga çıkarmaktan yoruldum ben yahu. Ayrıca Paris'te yediğimiz en pahalı yemek de bir Lübnan restoranındaydı. 2 kadeh arak'a dünyanın parasını verdik. Millet bizim yemeklerle malı götürüyor. Lübnanlılar tüm dünyayı sarmış, canım patlıcan salatamız üzerinden zengin olurken biz ya kokuşuk döner yapıyoruz (sanki hepimizin evinde döner tezgahı var annelerimiz kesip kesip ekmeğin içine koyuyor sabah akşam döner ekmek üstüne de "falafel" yiyoruz) ya da Italyan taklidi.
Italyan taklidi de ne derseniz şöyle ki; Paris'te oturduğumuz sokakta bir Italyan restoranı var. Ilk taşındığımızda gitmiştik. Ortalama bir yer, bir numarası yok. Günün spesiyalitesi işte mantarlı tagliatelle vs falan. Genç garson kızımız Italyan aksanlı Fransızcayla siparişimizi aldı, sonra da mutfağa dönüp "bubaaaaa bunlar pizza istiyo atıver fırına" diye Türkçe bağırdı!
Buna bir kere de Viyana'da denk geldik. Meşhur bir açık hava pazarı var. Biz de o aralar Afrika'da yaşıyor ve her seyahatten bavulları yiyecekle doldurup dönüyoruz. Baktık bir tezgahın önünde mart günü tombul kolları açıkta bir grup Ingiliz kız tezgahın ardındaki kara yağız "Italyan" delikanlıya kikirdiyor. Delikanlı da en Italyan aksanıyla "parmagiano regiano belissimo" falan diye bağırıyor. Biraz peynir vakumlattık, kara yağız delikanlı yan tezgaha dönüp "Hüsmen abey, abey bozuk paran var mı lo" diye bağırdı!! Kardeşim satsana orda annene yaptırıp börek çörek hem de turizme katkın olsun elalemin Italyan imajına niye katkıda bulunuyorsun.
Neyse Avrupa'da öyle ya da böyle gazi peyniriydi, inci salçasıydı, kuru yufkaydı vs bulunuyor. Afrika'da ne ettin derseniz, düştüm Lübnanlıların ocağına. Mustafa diye bir bakkalımız vardı Gana'da. Ilk günler minik bir bakkal/manav diye başladı. Ingiltere'de oturan ağbisi uçağa koyup koyup Mustafa'ya malzeme gönderiyordu Mustafa da bize 3 katı fiyatına satıyordu. Havaalanından mcdonalds isteyen bile vardı. Ne istesek Mustafa genizden ağır aksanıyla "monday, you have it" deyip getiriyordu. Sonra tabii Mustafa palazlandı koca süpermarket sahibi oldu ve eski hatırşinaslığı kalmadı. Ama Mustafa'dan öğrendim ki malzemelerin adını hafif çarpıt yamult birbirimizi anlıyorduk, mesela pasturma mesela socok. Bir de Mısırlı kasabım vardı adı Ibrahim. Yemek kitabımla gidip yapacağım yemeğin resmini gösteriyordum Ibrahim de bana almam gereken eti söylüyordu. Hey gidi günler her üstelik fanta bile ikram ediyordu beklerken. Düşündüm de Gana'da daha lüks yaşıyormuşum ben yahu. Burda kimse fanta ikram etmiyor.