20.1.14

Anneleri ve Öğretmenleri Bilirsin İşte

- Pini, bu bana gönderdiğin hayvanlı eldiven dinazor mu yoksa köpekbalığı mı? diyor, telefona cevap verir vermez.

Arkadan annesinin sesi geliyor : “hani önce teşekkür edecektin”

- Şey, annem teşekkür etmem gerektiğini hatırlattı diyor.

-Teşekkür etmene gerek yok, hayvanları çok sevdiğini biliyorum görünce mutlaka beğeneceğini düşünmüştüm diyorum.

İçini çekiyor ve
-Anneleri bilirsin işte diyor

-Bilirim tabii diyorum.

-Yarın eldivenlerimi anaokuluna götürebilirim onun için tam olarak ne hayvanı olduklarını bilmeliyim diyor.

-Köpekbalığı onlar diyorum, hani Gana’daki büyük denizde olanlardan.

-Ona okyanus deniyor Pini, diyor.

Sen çok küçükken Danimarka’daki gölle Gana’daki okyanusu böyle ayırıyordun dersem sevimsiz ve modası geçmiş bir yetişkin olacağım, onun için;
-teşekkür ederim bu bilgi için. diyorum

Benim okyanusu tanımıyor olmama takılmadan devam ediyor:
-Bence bu bir dinazor çünkü eğer köpekbalığı olsaydı sırtında bir tane çıkıntı olurdu, ama bunun tam 3 tane var diyor.

-Dinazorlar konusuna çok hakim değilim ama sen öyle diyorsan belki de haklısındır. Arkadaşlarına mı göstereceksin eldivenleri?

-Evet ama sadece yarın yapabilirim bunu çünkü cuma günleri anaokuluna evden bir eşya getirmemiz serbest, ama o eşya ipad veya nintendo olmamalı.

-Neden böyle peki diyorum?

Tekrar içini çekiyor, 
-öğretmenleri bilirsin işte diyor.

-Biz de senin yaşlarındayken okula oyuncaklarımızı götürürdük diyorum

-Sizin okulda ipad serbest miydi? diyor

-Ben küçükken ipad yoktu diyorum

-Peki çizgi filmleri sadece dvd’den mi seyrediyordunuz yani diyor

-Ben küçükken dvd de yoktu diyorum

Telefonun ucunda bir sessizlik oluyor. Yüz yüze olsaydık tek kaşını havaya kaldırıp şüpheyle yüzüme bakacağından eminim. 
-Bence babana söyleseydin ve arkadaşlarınla iyi geçinseydin sana alırdı ipad diyor. Belki de yaramazlık yapmışsındır diye de esrar perdesine kendince çok mantıklı bir çözüm getiriyor. 

Arkadaşlığımızın devamı için siyah beyaz TV’dan bahsetmemeye karar veriyorum.

-Biliyor musun bunlar sadece eldiven değil, aynı zamanda yastık ve çorap da olabiliyorlar, ben dün akşam onlarla uyudum diyor.


4 yaşındaki küçük arkadaşıma Nepal’de örülmüş bir çift köpekbalıklı/dinazorlu eldiven gönderdiğim için mutlu kapatıyorum telefonu.

15.1.14

Paris'te Hayatta Kalma Rehberi


Paris’te yaşamak için edinilmesi gereken 2 beceri var. Bunları kıvırdığınız anda gönül rahatlığıyla piştim ben diyebilirsiniz. Hayır Fransızca öğrenmek, metroda kaybolmadan yolunu bulabilmek gibi becerilerden bahsetmiyorum. Daha hayati, daha mühim becerilerden bahsediyorum. 

Birincisi; kaldırımlar üzerindeki kafe teraslarının yanından, ellerinde tepsiyle şarap taşıyan garsonlara, kapı önünde sigara içen müşterilere ve ellerindeki haritaya dalmış turistlere çarpmadan yürüyebilmek. Bir de tabii kaldırımdaki köpek kakalarını unutmayın. Kuvvetli refleks, atik hareket kabiliyeti ve keskin uzak görüş gerektiren bu aşamada küçük kazalara hazırlıklı olun. 

İkincisi ise o kafelerde ve küçücük restoranlarda yan masayla dirsek dirseğe oturmuş halde yemeğinizi yiyebilmek. 

Bu ikinci aşamaya ilk beceriyi yeterince geliştirdiğinizden emin olduğunuzda geçmenizi tavsiye ederim zira özellikle dikkat ve yoğun konsantrasyon gerektiren bir durum. 

Her an kendi bardağınızla tanımadığınız masa komşunuzun bardağını karıştırıp başkasının suyunu, şarabını, kahvesini içebilirsiniz. Ekmek sepetlerinizi, yemek tabaklarınızı hatta çatal bıçaklarınızı bile karıştırabilir ve başkasının patates kızartmalarından avuç avuç aşırıyor olabilirsiniz. Çünkü evet birbirinize o kadar yakın oturuyorsunuz. 

Öyle ki sanki “ver bir fırt çekeyim” deseniz tereddüt etmeden sigarasını verecek kadar. Telefonunuzu almak için elinizi çantanıza attığınızda doğru çantayı karıştırdığınızdan emin olmak için iyice bakmanızı gerektirecek kadar. Çanta konusu yemeğiniz sona erdiğinde de masadan kalkarken ayrı bir tuzak aşaması olarak karşınıza çıkacak hazırlıklı olun. Bu aşamanın avantajı şu ki; masanızdaki muhabbet açmıyorsa sağ masadaki ya da sol masadaki muhabbete dahil olabilirsiniz. Sağdaki masanın şirket dedikodularına, soldaki masadaki genç kadının kocasıyla ilgili şikayetlerine zaten ilk kadehten itibaren hakimsiniz. 

Yalnız bu aşamanın ekstra bonuslu zorluk denemesi: Tuvalete gitmeniz gerektiğinde tüm restoranın düzenini bozmanız gerekecek, bütün masalar çekilecek, bütün komşular ayağa kalkacak. Onun için iyisi mi tutun.

Bu aşama için de dikkatini bir odakta toplayabilmek, araç ve gereçlere hakimiyet ve eşyalarını yan gözle tanıyabilme becerisi, yan masaya daha güzel bir yemek gelme ihtimali durumunda nefsine hakim olabilmek bir de tabii en önemlisi gelişmiş anatomik avantaj (halk arasında çişinizi uzun süre tutabilme becerisi de deriz) özelliklerine ihtiyaç duyacaksınız.


Paris’e hoşgeldiniz, iyi şanslar dilerim

8.1.14

Ben Hepsini Gördüm

“Ben hepsini gördüm” dedi, kendi kendine mi mırıldanıyor, benimle mi konuşuyor emin olmak için yandan bir bakış attım. Bir yandan da hafifçe bankın ucuna iyice yaklaştım. Parka gelip de boş bank bulduğumda, yanıma kimse gelmesin diye tam ortasına oturmuştum halbuki. Beyaz bir kaç tel saçı bir gece önceden bigudiyle sarıldığı belli olan gri mantolu yaşlı kadın yanıma oturunca biraz kaydım. İşte şimdi de kaya kaya bankın tam ucuna kadar gelmiştim.

Bunun hepinize olduğundan eminim. Belki beyin-yüz koordinasyonunuz benden daha çok gelişmiştir. Benim beynim “şimdi çok kızgın bak” komutunun neresini yanlış iletiyor bilmiyorum ama “kızgın suratımı” gören banka yerleşip muhabbete başlıyor. Bir sabah erkenden ya beynimi, ya suratımı başka yere atayacağım görecekler günlerini.

Beyaz, kısa ve bigudiyle sarılmış saçlı yaşlı kadın bir yandan güvercinlere ekmek kabuklarını atıp bir yandan da “kimse hatırlamaz sanıyorlar, ama ben hatırlıyorum” diye konuşmaya devam ediyor.

Parkta güvercin beslemek yasak, park bekçisinin geldiğini görünce kadın belki gider diyorum. “Madam lütfen güvercinleri beslemeyin, sonra alışıyorlar ve parkı kirletiyorlar” diyor bekçi. “Parkta beslemeyip nerede besleyeceğim güvercinleri, bu şehrin 20 m2‘lik balkonsuz dairelerinde de beslemeyelim diye ucu sivri demirler koydunuz zaten, bütün yaptıklarınızı biliyorum bari güvercinleri rahat bırakın” diye aksileniyor kadın. Bekçi ya hak veriyor ya da yaşlı kadınla tartışmak istemiyor, arkasına dönüp gidiyor.

Bekçinin ardından ters ters bakıp kaldığı yerden devam ediyor: “Ben küçük bir kızdım, komşularımızın götürüldüğünü gördüm, herkes bilmiyor gibi yaptı, ama ben gördüm, sonra komşularımızın evlerine başka aileler taşındı, kimse bilmez, kimse sormaz sandılar, ama ben gördüm”

Kitabıma odaklanmama artık imkan yok. Kapatıyorum. Parka gelirken pazardan adını bilmediğim meyvelerden almıştım, hani turuncu, kiraz gibi ama sert, tadı ekşi, yaprakları elinizi yapış yapış yapıyor, işte o meyve. Google’larsam adını bulurum mutlaka, ama google’lamam gereken daha bir sürü şey var. Belki yarın yaparım, olmadı öbür gün.

Kadına yaklaşıp meyvelerimden ona da uzatıyorum. “Yıkadın mı sen bunları” diyor. Hayır yıkamadım, pantalonuma sürüp sürüp yiyorum, bir de üflüyorum. Benim için de sür o zaman pantalonuna, benim eteğim kıymetli, kirletemem diyor.

Bir meyveyi kendim için pantalonuma sürüyorum, sonrakini yaşlı kadın için, o konuşmaya devam ediyor.

Sonra geri gelen çocukları gördüm, evlerinden alıp gönderdikleri çocukları lüks otellerde karşılayınca kimse hatırlamaz sandılar, ama ben gördüm. O çocukları başlarından atıp vicdanlarını rahatlatınca bu defa uzaktaki kara gözlü çocuklara bulaştılar. Nasılsa bu şehirde olmuyor diye kimse bilmez sandılar, ben gördüm. Ne yaptığınızı biliyoruz, yaptıklarınızı yapmanızı istemiyoruz diyenleri metroların tünellerinde dövdüler, şehri bölen nehrin kış soğuğu sularına attılar. Ayaklanmıştı hani talebeler, sen o zaman doğmuş muydun? diye sorarak gözlerini kısıp yaşımı tahmin etmeye çalışıyor. Doğmamıştım ama biliyorum diyorum. İşte o talebeleri büyük cadde boyunca saçlarından sürüklediler, kodese tıktılar. Sonra bir de farklı dil konuşan, farklı renk gözle bakan çocuklar gelmeye başladı buraya, işte onları da şehrin dışına attılar. Bunlar bu kronolojik sırayla olmamış olabilir anlıyor musun? Anlıyorum diyorum. 

Bir de tabii hepsini aynı adamlar yapmadı ama aynı düşünen adamlar yaptı. Hep adamlar yaptı, ben hepsini gördüm. Şimdi de mesela para bitti diyorlar, neden benim emekli param bitiyor da onlarınki bitmiyor?  

Ben gördüm ama ben de daha uzun kalamam artık burada, bunların değişeceği yok, ben gidersem rahatlarlar sanıyorlarsa işte buna hiç niyetim yok. İnsan bir kere gördü mü bir daha bilmemesi mümkün mü? Öbür tarafa da götürüyorum gördüklerimi. Melekler varsa beni dinleseler iyi ederler. Onlara da bir kaç çift lafım olacak. 

Peki ya sen diyor, sen de gördün mü?

Ben de gördüm diyorum, bu ülkede değil ama uzakta, kendi ülkemde gördüm, onların “duvardan düşüp öldü” dedikleri çocuklara aslında ne olduğunu ben de gördüm. İnsan bir kere görünce bir daha bilmemesi mümkün mü? 

Ellerim meyvenin yapraklarından yapış yapış, cebime sokamıyorum. Güvercinler ekmek kabuğu sever mi? Bunu da google’lamalıyım.