5.9.11

Diyelim ki Canın Patlıcan Oturtma Istedi...


Tamamen engin ve derin sosyolojik gözlemlerime dayanarak söylüyorum, bizim kadar kendi mutfağına meraklı bir millet daha yok. Ciddiyim bakın Japonlar sushi'siz, Isviçreliler fondue'süz, Fransızlar kaz ciğer'siz, Almanlar sosis'siz yaşayabiliyor ama biz kabak kalyesiz yaşayamıyoruz. Söyle 1 ay falan kurbaga bacagiydi, ördek butuydu idare ediyoruz da 1 ayin sonunda uykumuzdan karniyarikkkkkk diye uyaniyoruz. Yaşayamıyoruz da kuş mu konduruyoruz o ayrı, canım döneri mantar etmişiz elin Avrupalarında. Bir de humus bizim yemeğimiz, musakka da bizim diye her yerde kavga çıkarmaktan yoruldum ben yahu. Ayrıca Paris'te yediğimiz en pahalı yemek de bir Lübnan restoranındaydı. 2 kadeh arak'a dünyanın parasını verdik. Millet bizim yemeklerle malı götürüyor. Lübnanlılar tüm dünyayı sarmış, canım patlıcan salatamız üzerinden zengin olurken biz ya kokuşuk döner yapıyoruz (sanki hepimizin evinde döner tezgahı var annelerimiz kesip kesip ekmeğin içine koyuyor sabah akşam döner ekmek üstüne de "falafel" yiyoruz) ya da Italyan taklidi.
Italyan taklidi de ne derseniz şöyle ki; Paris'te oturduğumuz sokakta bir Italyan restoranı var. Ilk taşındığımızda gitmiştik. Ortalama bir yer, bir numarası yok. Günün spesiyalitesi işte mantarlı tagliatelle vs falan. Genç garson kızımız Italyan aksanlı Fransızcayla siparişimizi aldı, sonra da mutfağa dönüp "bubaaaaa bunlar pizza istiyo atıver fırına" diye Türkçe bağırdı!
Buna bir kere de Viyana'da denk geldik. Meşhur bir açık hava pazarı var. Biz de o aralar Afrika'da yaşıyor ve her seyahatten bavulları yiyecekle doldurup dönüyoruz. Baktık bir tezgahın önünde mart günü tombul kolları açıkta bir grup Ingiliz kız tezgahın ardındaki kara yağız "Italyan" delikanlıya kikirdiyor. Delikanlı da en Italyan aksanıyla "parmagiano regiano belissimo" falan diye bağırıyor. Biraz peynir vakumlattık, kara yağız delikanlı yan tezgaha dönüp "Hüsmen abey, abey bozuk paran var mı lo" diye bağırdı!! Kardeşim satsana orda annene yaptırıp börek çörek hem de turizme katkın olsun elalemin Italyan imajına niye katkıda bulunuyorsun.
Neyse Avrupa'da öyle ya da böyle gazi peyniriydi, inci salçasıydı, kuru yufkaydı vs bulunuyor. Afrika'da ne ettin derseniz, düştüm Lübnanlıların ocağına. Mustafa diye bir bakkalımız vardı Gana'da. Ilk günler minik bir bakkal/manav diye başladı. Ingiltere'de oturan ağbisi uçağa koyup koyup Mustafa'ya malzeme gönderiyordu Mustafa da bize 3 katı fiyatına satıyordu. Havaalanından mcdonalds isteyen bile vardı. Ne istesek Mustafa genizden ağır aksanıyla "monday, you have it" deyip getiriyordu. Sonra tabii Mustafa palazlandı koca süpermarket sahibi oldu ve eski hatırşinaslığı kalmadı. Ama Mustafa'dan öğrendim ki malzemelerin adını hafif çarpıt yamult birbirimizi anlıyorduk, mesela pasturma mesela socok. Bir de Mısırlı kasabım vardı adı Ibrahim. Yemek kitabımla gidip yapacağım yemeğin resmini gösteriyordum Ibrahim de bana almam gereken eti söylüyordu. Hey gidi günler her üstelik fanta bile ikram ediyordu beklerken. Düşündüm de Gana'da daha lüks yaşıyormuşum ben yahu. Burda kimse fanta ikram etmiyor.

No comments:

Post a Comment