10.1.11

Yaşlanmayan Insanların Kıtası - Geride Kalanlar

Afrika hepimizin bildiği gibi ya da aslında hiçbirimizin bilmediği gibi. Buraya gelmeden önce hayal ettiğiniz herşeyi burada buluyorsunuz. Ama bir yandan da hayal bile edemediğiniz daha birçok şeyle şaşkına dönüyorsunuz. Hepimizde Afrika’yı kıtalardan biri diye sayarak gerçek yüzölçümünü hayal gücümüz sınırları içinde küçültme eğilimi var mesela. Ya da Afrika’yı Avrupa gibi homojen sayma eğilimi. Bütün Afrikalıları aynı sayıyoruz. Bilinçaltımıza Amerikan filmlerinden işlenen düşünce suçu hafif ırkçılığımız yüzünden derilerinin rengi onları gözümüzde aynı kılıyor. Oysa ne alakası var? Politik olarak değilse de fiziki renk tanımı içinde mesela bir Almanla aynı rengi paylaşıyor olmamıza rağmen bizim aramızda dünyalar kadar fark yok mu? O halde mesela bir Ugandali ile bir Ganali’yı niye aynı kefeye koyuyoruz? İstanbul sokaklarında gördüğümüzde hepimize ilginç gelen parlak güzel ciltli insanları neden merak etmiyoruz da onlardan daha ziyade ürküyoruz? Ah hep o romanlar değil mi? Beyaz adam eti yiyen yerliler, bellerinde samandan etekler olan vahşi savaşçılar...asla ukalalık taslamak değil amacım. Pek azımızın ömrü boyunca Afrika’yı anlayacak kadar Afrika’da yaşama şansı var. Hadi itiraf edelim macera düşkünü safariciler ya da et düşkünü “spor” avcıları dışında da hiçbirimizin tatil listelerinin ilk sıralarında değil Afrika. Ben de önyargılarımla ve cahilliğimle ayak bastım Afrika’ya. Oysa şimdi tüm bir kıta için ortak tek nokta bulabiliyorum. Burası yaşlanmayan insanların kıtası. Savaşlardan, açlıklardan, iklim dengesizliklerinden, bir türlü çözüm bulunamayan hastalıklardan, sivri sineklerden yaşlanamadan göçen insanların kıtası...
Her öğle yemeğinden sonra espressomuzun yanında rejiminizi bozmamak adına sadece bir kare tükettiğimiz çikolatada Afrika var.  Hayatlarında nihai ürünü yani çikolatayı tadamadan, dünyanın diğer çocuklarına, daha şanslı doğanlarına çikolata yetiştirmek üzere kakao tarlalarında zorla çalıştırılan köle çocukların kıtası burası. 5 yaşından küçük çocukların bile kaçırıldıkları ya da ailelerince satıldıkları, günlük kazançları en fazla 1 doları ancak bulan çocukların kıtası.
Işte tam da bunun için ben Afrika’dan çıksam da Afrika benim içimden çıkmıyor.  
Size de bulaştırmış olmalıyım ki aranızdan birkaçınız « tamam seni Fransızlar kurtardı da peki Madeleine, Faustain ve Seidou’ya ne oldu ? » diye sordu. Araya noel, yeni yıl girdi bir türlü yazamadım.
Ilk kargaşa geçtikten birkaç ay sonra « D » 24 saatliğine Fildişi Sahili’ne geri döndü. Konteyner’imizi toplamak üzere. Cünkü biliyorsunuz ben yanıma ala ala epilasyon cihazımı almıştım! O süre içerisinde Faustain ile telefonlaşıyorduk zaten, « D »yi havaalanından o aldı. Hatta evin toplanması 24 saatte bitmediği için geri kalan eşyaların toplanmasını da o sağladı. « D » ayrılmadan önce Faustain’in çok sevdiği televizyonumuzu ona hediye etti (bkz. Fildişililer yazım) Televizyonla beraber bir sürü eşyayı da aslında. Faustain akıllı çocuktur. Savaş mavaş demeden ailesinin geçimini sağlıyor hala. Hala noellerde ve yılbaşlarında mesajlaşıyoruz. Ömür boyu arkadaşımız kalacak.
« D » o 24 saat için geri döndüğünde Seidou’yu kapımızın önünde beklerken bulmuş. Meğer biz tahliye edildiğimizden beri her gün işe gider gibi gelip, belki o gün döneriz diye akşama kadar bekleyip sonra evine dönüyormuş. « D »yi görür görmez tabii çok sevinmiş. Ama temelli taşınmak üzere olduğumuzu öğrenince ki tepkisi ve bir anda ümidini yitirip omuzlarının çöküşü bugün hala « D »yi çok sarsar. O hayalkırıklığını size tarif edebilecek yazı gücüm olsa keşke.  « » bırakabildiğince para ve erzak bırakıp Seidou ile vedalaştı. O zamandan beri ondan hiç haber almadık. Hatırlarsanız içlerinde durumu en riskli ve üzücü olanı oydu çünkü kuzeyli müslümanlardandı ve güneyde kendisini düşman kabul edenlerin arasında hayatta kalmaya çalışıyordu. Ne yazık ki ne telefonu ne de sabit bir adresi var. Sadece iyi olduğunu umut edebiliyoruz o kadar.
Madeleine’i « D » göremedi. Faustain aracılığıyla biraz para bıraktı sonra 2 yıl kadar ondan hiç haber almadık. Cünkü onun da ne telefonu ne de adresi vardı. Adres nasıl olmaz derseniz şöyle ; Batı Afrika’da düzenli posta servisi yok, adresler de zaten « büyük mango ağacını geçtikten sonra büyük beyaz evle hindistan cevizi arasında kalan ev » şeklinde. Sirketler vs yazışmalarını direkt havaalanına gidip uçaktan teslim alıyorlar. Neyse biz Gana’ya taşındık hayatımıza devam ettik. Birgün öğleden sonra « D » beni aradı ve « hazır ol eve birini gönderiyorum çok şaşıracaksın » dedi. 10 dakika sonra evin kapısında Madeleine duruyordu. Heyecandan delirdik çığlık çığlığa birbirimize sarıldık tabii bu arada Vida da ne olduğunu anlamadan bize bakıyordu. Madeleine’i daha önce yanlarında çalıştığı Fransız bir diplomat ve ailesi bulmuş. Diplomat oldukları için vize çıkarabilmişler ve onu Gana’ya getirmişler. Madeleine hiç Ingilizce bilmiyor. Fildişi Sahili’nde Fransızca ve Gana’da Ingilizce konuşuluyor. Ama birgün patronunun arabasıyla « D »nin çalıştığı şirketin Gana ofisi önünden geçerlerken logoyu tanıyor. Ertesi gün oraya kadar yürüyüp « »yi tanıyan biri olup olmadığını sormaya karar veriyor. Ve işte bizi böyle bulmuştu. Sonra tabii hiç ayrılmadık her Pazar hiç aksatmadığı kilisesinden çıkıp bize nescafe içmeye geldi. Vida da onu hiç kıskanmadı, işini elinden alır diye hiç endişelenmedi hatta aksine Accra’yı tanımadığı için Madeleine’e yardımcı olmaya birkaç kelime Ingilizce öğretmeye başladı. Diplomat aile Fransa’ya geri dönünce Madeleine ülkesine dönmek istedi. Ama hala onunla mektuplaşıyoruz. Cep telefonu ya da internet kullanmadığı için birbirimize mektuplar yazıyoruz. Biz tabii « D »nin şirketinin adresine gönderiyoruz o da oradan alıyor mektuplarını.
Bu arada bugün hala Fildisi Sahili’nin seçim karmaşası çözülmedi. Ulkenin bir seçimi kaybettiği halde yetkisini devretmeyen başkanı bir de seçimi kazanan ve tüm uluslararası kamuoyunun resmen tanıdığı başkanı var. Galip olan BM güçleri tarafından korunan bir otelde mahsur. Yiyecek temini ancak BM helikopterleri tarafından yapılabiliyor. Fransa ve diğer Avrupa hükümetleri vatandaşlarına ülkeyi terk etme emri verdi. Mağlup başkanın Avrupa ve Amerika’daki tüm malvarlığı donduruldu (inanın bana Afrikalı yöneticilerin mal varlıklarını bilseniz kendinizi kısa yoldan köprüden falan atarsınız. Uçuk Afrika para pul, sefa konusu da başka bir yazıda artık) Son duyduğumuza göre galip başkanı destekleyen kuzeylilerin kapıları etnik gruplarını gösterecek şekilde işaretleniyormuş. Bu da insanın tüylerini ürpertiyor çünkü Rwanda’yı hatırlatıyor!!!

No comments:

Post a Comment