Daha önce size söylemiştim ya sizde keyifler gıcır ama biz burada kışı donarak geçiriyoruz. Meksikalı arkadaşlarımız var. Tam da bu soğuklarda kaloriferleri bozulmuş. Kibritçi kız gibi uyuyorlar. "Tesisatçıyı o kadar tehdit ettim işe yaramadı" dedi geçen gün laf arasında. Anlaşıldı dedik neden 1 aydır süründükleri. Evinden uzak yalnız kovboy hayatında henüz amatörler. Bu ilk ülkeleri. Dolayısıyla Fransızlara tehditle iş yaptıramayacaklarını bilmiyorlar.
Böyle zırt oraya fırt buraya taşınırken ilk öğrenmeniz gereken kime nasıl iş yaptıracağınız bence. (Bloğa yeni başlayanlar için not ; bu satırların yazarı 6 yılda 6 ülke değiştirdi. 6 and counting ! ) Haliyle her günümüz savaşlar, yerliler bir macera bir macera kıvamında geçmiyor, neticede "D"nin işi aslan terbiyeciliği değil yani. Dolayısıyla arada böyle kalorifer, tesisat gibi fani işlerle de ilgilenmek gerekiyor. Savaş durumunda çok efektif sırt çantası toplayabildiğim gibi bu konuda da çok becerikliyimdir. Dinleyin yani beni pişman olmazsınız.
Isviçre en kolay yerdi. Herşey o kadar saatli, düzenli ve dakik ki hayat bir Isviçre saati kıvamında akıyor gidiyor. Hatta ben Türk olduğum için genelde tesisatçıya ben geç kalıyordum. Yalnız tek bir yamuk durum var, bütün servisler dünya pahalısı. Hani Türkiye’den tesisatçına uçak bileti al gidiş dönüş, vize masraflarını da karşıla daha ucuza gelir o derece. Eh haliyle insan kendi işini kendi yapmayı da öğreniyor. Cok pis bulaşık makinası temir ederim harbiden bak.
Afrika’ya gelince her yol mübah. Tehdit, övgü, cazgırlık, ağlamak, yalvarmak, fazladan para ödemek, parayı ödememek vs vs… Hiçbiri çalışmıyor bu yöntemlerin nasılsa atış serbest onun için. Senegal’de mesela bir türlü balkon kapımızı tamir etmek istemeyen güvenlik görevlisi/kapıcılarla tecrübemiz bir gece ansızın evimizi soymalarıyla sonuçlandı (tabii ki tamir etmedikleri balkon kapımızdan girerek). Polis tabii ki sorumluları bulamadı ama arkadaşlar göstere göstere penceremizin altında evden aşırdıkları discman ve hoparlörlerimle alem yaptılar. (burada aç parantez ben tabii ki "D"ye o kapının başımıza dert açacağını söylemistim ve tabii ki o da beni dinlememisti kapa parantez)
Gana’da zaman mevhumu bizden çok farklıydı. Tamirciye "ne zaman geliyorsun" deyince her defasında cevap « geldiğim zaman gelicem ». Cok açıklayıcı oldu canım benim sağolasın. Bir defasında perdeleri asması için 3 aydır beklediğim -ki sayesinde komşularımızla çok entim bir ilişkimiz oldu birbirimizin don paça halini tanımak suretiyle – « gelicem işte bekle ne işin var ki ? » dedi ! Mutfaktaki sıcak su azıcık ama çok azıcık damlıyordu. Cevre sorumluluğu, doğaya saygı falan dedim tesisatçıyı çağırdım. « Tamam madame tamir ettim 10 numara çalışacak artık » dedi. Doğaya saygı duymaz olaydım, eve bir döndüm ki bizim evden taşan sular 2.kattan itibaren niagara şiddetinde binayı yıkıyordu. Devamında kabaran parkeler de yanına bonus. Sonra aynı tesisatçı (biz de adam olmayız yalnız hala aynı adamı sokmuşuz eve) "kabaran parkeleri 2 günde değiştiririm, 10 numara olur, no problem" dedi. (evet afrika’da tesisatçı ve parkeci aynı adam hatta aynı zaman da ütünüzü tamir edip üstüne telefon kartı da satar). O parkeler –tabii ki- 10 günde değişmedi ben sonunda adama saldırdım o da bisikletine atlayıp kaçtı ve bir daha dönmedi. Yeminle bak işi bıraktı resmen! Bir süre Vida'yla arkasında kostuk ama yakalayamadık.
Derken geldik Fransa’ya. Burda da işler bir keyfi bir keyfi. (yoksa Fransızlar da mi kızılderililerin oldugu gibi Türk????) Paris’i bilen meşhur Haussmann tarzı binalarını da tanır. Baron Hausmann denen bir zat-ı muhterem 3.Napoleon zamanında Paris'in valisi. 3.Napoleon ile beraber Paris'i Londra gibi prestijli bir sehir yapmak için çalısıyorlar. Bütün Paris’i yıkıp bir örnek tekrar inşa ediyor. Bizim evimiz de işte o tarz bir bina. 110 yıllık. Cok şahane, pek romantik tamam da 110 yıllık dedim tekrar dikkatinizi çekerim, ısınmıyor, akıyor vs vs.
Binanın bütün bu işleri için de Monsieur Laurent var. Kendisi Mr Proper falan gibi birşey. Yalnız işler tamamen onun keyfine bağlı. Bizim eve gelmeyi seviyor çünkü bana yeni Fransızca kelimeler öğretirken çok eğleniyor. Her gelisinde çekiç, çivi, efendime söyliyim boru, yalıtma vs gibi çok faydalı kelimeler çalısıyoruz. 2009 ocak ayında alt komşumuz su sızıntısı var dedi. Monsieur Laurent bütün katları gezdi, "sızıntı sizden haftaya gelip banyoyu kırıcam" dedi bize ve gitti. Hazirana kadar kendisinden haber almadık. Bu arada bizim banyo duvarımız da kabardı ve sızıntının üst kattan geldiğini anladık. Haziranda randevusuz falan çıkıp geldiğinde durumu gösterdim « doğru o zaman önce üst katı kıralım » dedi. Bu defa da ağustosa kadar kayboldu. Ağustosta gelip direkt yine bizim banyoyu kırdı benim itirazlarımı dinlemeden. Heryeri kırdıktan sonra da bana dedi ki « iyi de burada nem yok bu akıntı sizden değil ki! » Eeeeee evet ben de aynen öyle diyordum ya ! "Haftaya gelip tamir edicem" dedi. Ağustostan beri kendisinden haber alamadık. Aaaa pardon yalan söyledim haber aldık tabii, telefonla beni arayıp « Fransızca fayans, duvar kabarması, boya ne demekti çalışıyor musun dersini ? » diye kontrol etti. Cok sorumluluk sahibi çok !
Uzun lafın kısası kelin ilacı olsa başına sürerdi siz beni niye dinliyorsunuz ki ?
Not1: Fransızca fayans da fayans demek zaten
Not2: Simdi düsündüm de yoksa Fransızlar Türk degil de Afrikalı mı?
Not3: Aslında hepimiz Afrikalı degil miyiz?
No comments:
Post a Comment