isviçre'den görüntüler |
Herkes bana « aileni, arkadaşlarını bırakıp da nasıl çektin gittin zor değil mi ? » diyor. (Bir de bir arkadaşım geçen yazıda ki çarmıha gerilmiş orman faresini de sordu ama görsel bulamıyorum bi bulsam onu da anlatıcam)Zor tabii insan özlemez mi burnumda tütüyorlar. Ama birincisi ben zırt pırt Istanbul’dayım (cidden ama zırt ve pırt hatta bazen "aaaa sen yine mi burdasın" diyorlar bana yani hiç özletmiyorum kendimi ) ikincisi de insan uzaktayken sevdiklerinden uzaklaşmıyor daha da yakınlaşıyor. Yok yok gözünüz korkmasın sevgi böceği pıtırcık yazı yazacak değilim girizgah yapıyorum. Kompozisyon derslerinde öğrettilerdi ya giriş gelişme sonuç olaraktan.
Arkadaşlar eksilmediği gibi katlanarak büyüyor. Mycose bölünmeyle dünyaya yayılıyoruz ben ve arkadaş grubum. Bütün bu « hop orda hop kapı arkasında hayat »ın en zevkli kısmı değişik değişik insan tanımak. Delisi de var, bilgisinden sizi böcek gibi ezeni de. Dedim ki herşeyi yazıp da bu insanlardan en renklilerini yazmazsam olmaz. Arada bir böyle tanıdığım farklı insanlardan yazacağım.
Isviçre’ye taşındık. Fransızca konuşulan (Allaam sana şükürler olsun bu konuda) kısmına. Eh haliyle hemen Fransızca derslerine başladım. Ilk arkadaşlarımdan biri Kolombiyalıydı. Adına Lucy diyelim neme lazım Türkçe google translator yapar falan papaz olmayalım. Kocasından biraz tırsıyorum çünkü. Lucy çok tatlı. Beline kadar kıvır kıvır saçları var. Boyu da bizgillerden yere yakın. Kolombiya’nın en çok Shakira’sı ile gurur duyuyor. Yumuşacık bir sesi var. (Shakira'nin degil Lucy'nin) Tatlı tatlı konusuyor. Sevmemek imkansız. Yalnız feci de safdil. Birgün mesela göl kenarında piknik yapıyoruz. Yanımıza hippi bir genç geldi, otumuz var mı diye sordu, “yok genç bizde senin aradığından” dedik. Lucy çocuğun ne sorduğunu anlayınca kıpkırmızı kesildi çok korktu « Biz böyle şeyleri Kolombiya’da hiç bilmeyiz ilk defa duyuyorum » dedi. Yavrum benim aynı Kolombiya’dan mı bahsediyoruz hani Pablo Escobar’ın memleketi olan? Siz Bogota’nın ay üssü alfa tarafından mısınız yoksa ?
Bu Lucy feci dindar katolik. Böyle kilise kapısında Pazar - Pazartesi dinlemeden yatanlardan. Biz iç savasta rehinken hergün kilise kilise gezip bizim için dua etmiş. Resmi nikahla evli kocası da isviçreli. Ama resmi nikaha rağmen Lucy kahroluyor çünkü bir türlü kilisede evlemiyor. O kadar endişeli ki bu duruma kalp krizinden tanrı katına gidecek tez elden o şekilde. Isviçredeki bütün rahiplere soruyor çok günaha giriyor muyum diye. Aklı başında adamlar “kızım sen tanrı katında evlisin bırak artık dertlenmeyi” diyorlar ama bizim ki onlara güvenmeyip Bogota’daki rahibini arıyor haftada 2 defa « bakın emin misiniz çok günaha giriyor muyum” diye. Kolombiyalı rahip bile bunu deli buluyor ki « ya git kızım işine hasta mısın » minvalinde cevaplar veriyor . (bu cevabı daha ulvi bir şekilde veriyordur ama eminim ki) Fakat bu kadar Brezilya dizisi kıvamındaki dramaya rağmen neden kilisede evlenemediklerini bir türlü anlamıyoruz vs.
Sonunda birgün bana açılıyor –tabii sırrını internette yaydığımı bilse bir daha aynı şeyi yapmazdı sanırım -. Meğer bizimkinin kocası şizofrenmiş ve kendini « Isa » sanıyormuş. « Ben Isa’yım kızım kilisede kimseyle evlenemem » diyormuş . Eh iyi de resmi nikah ne iş o zaman ? Neyse adamdan neden korktuğumu şimdi anladınız mı ? Zaten grupta tek gayrihristiyan (böyle bir laf var mı acaba ?) ben varım çocuk bir gece beni imana getirmek için kilise sunağında falan doğramaya kalkacak neme lazım.
Işin asıl tuhaf kısmına şimdi geliyorum ki o da şu ; Lucy aslında psikiyatrist. Harbiden bak kız Amerika’da master’ını yapmış cirlop gibi de işi varken bir Avrupa gezisi sırasında kocasıyla tanışıyor. Bizim çakma Isa –ben hiç yemiyorum ya adam çalışmamak için rol kesiyor gibi geliyor bana- kızdan hasta olduğunu saklıyor bunlar böyle « long distance » aşk yaşıyor, evlenmeye karar veriyor. Ne zaman ki ön balayı için Paris’te buluşuyorlar, bizimki « ben Isa’yım hepinizi kurtarıcam çekilin ulan ayağımın altından » triplerine giriyor ve işte Lucy duruma böyle uyanıyor. Biraz safdil dedim ya tabanları yağlayacağına « ama benim mesleğim bu, onu tek başına bırakıp kaçamam, hipokrat yemini » falan diye bile bile çakma Isa’yla evleniyor. Pardon da hipokrat bu durumu görse « yemişim kendi yeminimi kaç kızım kendini kurtar » derdi bence.
Neyse bulmuş bizim çakma Isa böyle safını o gün bugündür ekmek elden su gölden yaşıyor. Kız master’a falan rağmen Fransızca öğrenene kadar para kazanmak için evlere temizliğe gitti, eşek gibi çalıştı ama ne zaman ki « bugün bulaşığı sen yıkar mısın ben mahvoldum yorgunluktan » dese Isa, « ne bulaşığı benim daha önemli işlerim var dünyayı kurtarıcam çekil şurdan daha 100 tane ave maria okumam lazım » diyor.
Ben bu ikiliyi 7 yıldır tanıyorum. Peki 7 yılda ne oldu dersiniz ? Ne olacak Lucy 2 çocuk doğurdu. Hala da hem çalışıyor, hem bütün ev işlerini yapıyor, çakma Isa da hergün saat 14’e kadar uyuyor. O 2 velete de bakmadığı için kızın kazandığı 3 kuruş bir de kreş parasına gidiyor. Bir de en son çocuklardan birini parkta kaybettikten sonra ben kendimi tutamayıp Isa’ya saldırınca « bu ne rezillik daha ne kadar kullanacaksın bu kızı ya çalış ya da ev işlerini yap » diye (ben de canıma mı susamışımdır nedir) kız pençelerini çıkarıp kocasını koruyor.
Yaaa işte böyle arkadaşlar, kıssadan hisse kocası sertifikalı deli de olsa siz karışmayın. Karısı sizi yoluyor yoksa. Koca budalalığı kültürel birşey değil kadınsal birşey « benim olsun da deli olsun farketmez ». Bir de acaba hamili kart yakınımdır yazsa öbür tarafta bir işimize yarar mı ? (Ay töbe yalebbim çarpılıcam şimdi şakacıktan dedim)
Tabii bir de bu yazıya resim bulamadım haliyle çünkü kızın adını yazma resmini koy biraz ayıp olur gibi geldi. Onun için olayın geçtigi mekan olan Isviçre resmiyle idare edin bu defa.
No comments:
Post a Comment