31.3.11

Bir Deli (iki de olabilir) ve Kırık Semsiye

Simdi ben bir sürü blog okuyorum tamam mı? Bu okudugum bir sürü blogun bir sürüsünde de bir sürü insan "vah ben ne sanssızım öyle sanssızım ki bugün topugum kırıldı" "aman benden sanssızı yoktur yine üstüme kahve döktüm" minvalinde sanssızlık hikayeleri yazıyorlar. Arkadaslar bana deli saldırdı üstelik bir de yetmez 2 kere. Simdi sessizce dagılın derdim ama dinleyeceksiniz artık deli hikayemi kaçısınız yok.
Böyle bir yagmurlu Paris gününde pamukbabaları karsılamak üzere gare de lyon'a yürüyorum. Gare de lyon bizim evden 10 dakika yürüme mesafesinde. Hava yagmurlu demistim ya haliyle elimde semsiye var. Yalnız beni tanıyanlar bilir pek öyle selvi boylu bir insan evladı olmadıgımdan kelli semsiye ve ben sirinlerin mantardan yapılmıs evlerine benziyoruz. Gözlerime kadar indigi için semsiye (saçımızın fönünü nasıl koruruz 101) etrafı pek görmüyorum. Kulagımda da ipod var yani etrafı duymuyorum da. (Ipod'dan ezilen kaç kisi vardır acaba bak merak ettim bir de 10 yıl içinde hepimiz isitme cihazıyla yasamak zorundayız bence).
Neyse karsıdan karsıya geçmek için kaldırımın tam kenarında durdum ısıgı bekliyorum. Paris'in sürücülerine pek güven olmuyor da. Bir anda sag omuzuma biri hasırt diye yumruk geçirdi. Acidi da omuzum yani.Insanın aklına bir delinin saldırısına ugradıgı gelmiyor tabii hemen. Ilk an tanıdık biri esek sakası yapıyor sandım. 1 sn sonra dedim ki ülen pariste esek sakası yapabilecek kadar iyi kimseyi tanımıyorum. Ve o anda ninja refleksi devreye girdi daha kim olduguna bile bakmadan semsiyemi yumrugun sahibinin kafasına bir gecirdim ki semsiye bildiginiz adamın kafasının seklini aldı.
Deli meger kaldırımın tam kenarından yürüyormus ben önünü kesmisim. Ben böyle vurunca deli bildigin korktu kosa kosa kaçtı, kaçarken de hırsını bisikletli bir kadına vurarak aldı. Ilk an adrenalin olsa gerek insan sakin oluyor da 5 dakika sonra elimde adamın kafatası seklini alan semsiyemle bir titre sen Azer Bülbül gibi. Dedim sevdicegimi arayım biraz ilgi göreyim. "D" kisisi tabii ki telefonunu -yine- açmadı. Ben de mesaj bıraktım ama arkadas Isviçrelilere has donukkanlılıgı ile söyle geri aradı beni "semsiyen kırıldıysa yenisini niye almıyorsun ki?"!

Neyse bir kere de yerli malı deli saldırmıstı bana. O da beni Besiktas sokaklarında elinde terzi makasıyla kovalamıstı. Annemin bir pantalonunu alacaktım terziden. Gittim "terzi yok" dedi içeride oturan adam -ki meger terzinin abisiymis. Ben de obsessif kompulsif ve de görev bilincli bir insan kisisi oldugumdan dolayı adamı baydım "vay terzi neden yok. olmaz ki canım böyle bu ne sorumsuzluk. pantalonumu verin bana. arayın bulun terziyi" diye. Yani ben de deli olsam ben de bana saldırırdım bu kadar vırvıra hatta belki deli olmadan da saldırırdım. Adam sonunda "heeeyt yeter be diye makası eline aldıgı gibi kattı beni önüne". O yıllarda da böyle cep telefonları da yok her yere arayın aradıgınız kadar sesiniz kısılana kadar patlayana kadar konusun tarifeleri de yok. Pastaneye sıgınıp öyle kurtarmıstım canımı. Sonra pastaneci hem terziyi aradı buldu hem de babamları çagırdı. Herkes gelince, pastanede limonataları da içince ben tezgahın ardından zıplaya zıplaya saldırdım terziye de abisine de.

Yaaa iste böyle bu hayatta ne oldum demiyeceksin. Bir de semsiyeyle kendini savunma teknikleri önemli seyler bunları da ögrenmek gelistirmek lazım.
Bir de tabii görselin konuyla hiç ilgisi yok ama olay Paris sokaklarinda geçtigi için sey etmistim.

1 comment:

  1. Simdi bi de (daha hikayeyi okumadan adi geçtigi için ve de garlardan basladigimiz için) Gare de Lyon'daki Le Train Bleu'yü tavsiye edicem, ki gitmis görmüs olabilirsiniz... Hikâyesi, Marsilya'ya götürüyor olusu ve Agatha Christie'nin bu konuda da (Orient Express yaninda yani) bi romaninin olusu da cabasi...
    Buyrunuz link: http://www.le-train-bleu.com/fr/index.php

    ReplyDelete