7.3.11

Emeklilik Hayali, Normandiya

Bu Fransa -Allah sahibine bağışlasın- harbiden çok güzel bir ülke ama en çok da neresini seviyorsun derseniz Normandiya’nın üstüne tanımam derim ben de. Onun için de her fırsatta bir normandiya kaçamağı yapıyoruz. Bu defa bahane benim doğumgünümdü. « D » süper tatil planları yapar şahane oteller bulur demiştim. Tatil planı yapmak isteyen direkt onu arayabilir isterseniz mailini paslarım. Bu defa kuzey normandiyaya gittik. Dieppe diye bir sahil şehrine yakın minicik bir köyde kaldık. Köyün adı Belmesnil. Yol boyu dura dura yiye içe gittiğimiz için akşamüstü vardık.

Clos de Masure Hotel de Campagne eski bir çiftlik evinin küçük bir butik otele çevrilmiş hali. Normandiya’da çok sevimli taş çiftlik evleri oluyor. Ben herbirine ayrı ayrı hastayım. Bu da onlardan biri. Bahçede bir at var. Resepsiyonun kapısını açar açmaz da komik bir labrador fırlıyor kapıdan. Cok serseri birşey bahçenin her tarafında patlak topları var, elinizde bavul varmış gam mı bizimki hemen ilk topu kapıp oyun oynamak istiyor. Tabii arkasından otelin sahibi de fırlıyor. Cok yakışıklı bir parizyen. Parizyen olduğu aksandan ve burundan burundan konuşma tarzından belli. Meğer Pariste bizimle aynı sokakta evleri de varmış, komşu da çıktık iyi mi. Tabii otel çok zevkli, sahibi de çok yakışıklı olunca gay olduğunu anlamak fazla zaman almıyor. Su yaşıma geldim zevkli olmayan hiç gay tanımadım, çok takdir ediyorum gelişmiş stil duyularini.

Otelin minicik bir spası var. Harika çin masajı yapıyorlar. Masaj boyunca en az 3 kere uyumuş uyanmışımdır. Doğumgünü kaprisi yapıp « D »nin masajını da kapayım diye düşünmedim değil ama kıyamadım.

Havada yanık odun kokusu, sadece kırlara özgü tazelik, bahçede koşan bir at, atın yanında ağzında topuyla koşan serseri kopek, şöminede odun çıtırtısı ve yanımda kalbimi hızlı attıran adam, mutluluk bu değilse nedir?

Tabii ki her şehirli gibi ben de ilk 15 dakikadan sonra “burada yılan, akrep, fare de vardır şimdi di mi?” diye ağız arıyorum. Ama yılan falan vardır da kış günü çıkmaz, fare de Pariste 6 milyon tane var burada ondan daha azdır diyor “D”. Mantıklı bir argüman.

Akşam yemeğini otelde yiyoruz. Patrick bize yemek öncesi birer kadeh entre deux mer beyaz şarap ikram ediyor otelin minik barında. Bar da restoran da çok zevkli çok sıcacık. Patrick servisi yapıyor, partneri ise mutfakta yemekleri yapıyor. Komik labrador da kapının önünden içeride outran herkese “beni de alın nolur” sirinlikleri yapiyor çünkü yemek alanına girmesi yasak. Bu akşamın menüsü tayland usulü karides, ardından risotta üstünde türkçesini bilmediğim bir balık sonra da camembert ve üstüne tatlı. Sarabınızı kavdan kendiniz seçiyorsunuz. Benim “D” çok güzel şarap seçer. Bir şişe Bordeaux ile geliyor masaya. Bonnet. Cok leziz tam sevdiğim gibi ağır oturaklı şarap. Yine şömine çıtırtısı ve caz eşliğinde yemek yiyoruz. Üstüne de calvadoslarımızı içiyoruz. Normandiya’da cidre ve calvados içmeden; deniz ürünleri ve camembert yemeden olmaz. Efendim? Birileri kalori rejim falan mi dedi? O kim?

Pazar günü Patrick bize şahane bir yol çiziyor. Normandiya’nın meşhur falezlerini görmek istiyoruz. Falezler Etratat’da. Oraya kadar minik köy yollarını alıyoruz, yol boyunca Atlantik sağ kolumuzda bize göz kırpıyor. Normandiya çıkarması sırasında bu bölge Kanadalı askerlerin çıkarma bölgesiymiş. Asıl zorlu çarpışmaların geçtiği bölge burası değil. Oralarda yol boyu hüzünlü ama şık ve gururlu askeri anıt mezarlar var. Buralarda tek tük. Falezler çok ihtişamlı. Gelgit yüksek olduğu için diplerinden yürüyemiyoruz ama denize kadar iniyoruz. Martı sesleri ve dalga sesleri ve rüzgarın sesi kuzey kıyılarında melankolik ama çok romantik. Doğanın ihtişamına bakıp kendimizi ve günlük dertlerimizi küçük hissediyoruz ama bir yandan da iyi geliyor insana bu küçük olma hali.

D” elimi tutuyor arabamıza binip evimize dönüyoruz. Tabii Paris’e yaklaşınca güneşli haftasonu kaçamağı yapanların yarattığı trafik bütün bu dinginlik halini normale döndürüyor. Biz de gerçek Parisliler gibi gelene geçene küfretmeye(ama küfrederken bile “siz” formunda konusmak), korna çalıp bizi geçmeye çalışanların önünü kesmeye başlıyoruz. Huzur güzel şey de Paris’in kaosu da ayrı güzel.

Yine de bu gezinin sonunda yine aynı hayal aklımıza girip dönüyoruz. Emekli olunca Normandiyaya yerleşelim, eski bir çiftlik alıp yenileyelim, siz de ziyarete gelin hep beraber şaraplar içip yaşlanalım.

No comments:

Post a Comment