10.7.11

Evde Yalnız Uyuyamıyorsanız Afrika'da Yaşayıp Geri Gelin


Expatliğin ilk zamanları Isviçre'ye daha yeni taşınmışız, Vevey diye minik bir şehirde yaşıyoruz böyle ördekler, kuğular falan bir huzur bir huzur, evimiz de bahçe katında çok tatlı ama gel gör ki "D" seyahate gidiyor ben tanımadığım yer diye yadırgayıp uyuyamıyorum. Yorganın altına alnımı kapatacak kadar girip kulağıma da müziği takıyorum ama ilk çıtta deli gibi gözlerimi faltaşı açıp yatağın içine oturuyorum. Memlekette de bir saatten sonra sadece çıt sesine müsaade olduğu için gel de duyma. Halbuki Isviçre dünyanın en emniyetli yeri. Arada bir bir arabanın müzik sistemi falan çalınıyor onu da sınırı geçen fransızlar yaptı diyorlar. Ama gel gör ki benim aklımda hollywood uydurması seri katil senaryoları soundtrack eşliğinde dönüyor.

Böyle 1 yıl geçirdikten sonra Fildişi Sahili'ne Abidjan'a taşındık. Benim hayalgücüme gerek kalmadı böylece çünkü bu kez de ortalık "Die Hard" film seti gibi. Eli kalaşnikoflu polisler her 500 mt'de bir arabayı durdurup kontrol yapıyor. Zaten 5.ayın sonunda beyazlara karşı savaş açıldı ki onu daha önce yazmıştım biliyorsunuz. Evin önünden onbinlerce insan "bütün beyazları yiyicez" diye bağırarak geçince seri katil falan vız geliyor insana, alır o testereyi ağaç budamaya gönderirim ben o seri katili.

Savaştan kaçtık kendimizi bu defa Senegal'de Dakar'da bulduk. Kapısında korumaların beklediği bir binada yaşıyoruz. Bir Japon arkadaşımızın evine hırsızlar girdi. Öyle uyandırmadan sessizce işimizi halledip kaçalım falan gibi dertleri yok, gelip direkt kızı ve kocasını uyandırıp mücevherleri verin diyorlar. Kızın da sadece incik boncuğu var, bir de üstüne azar işitiyor hırsızdan "sen ne biçim kadınsın hiç altının, taşın yok" diye. Hem soyul hem aşağılan! Bundan 1 hafta sonra da biz soyulduk. Bizi kim soydu dersiniz? Kapıda bekleyen güvenlik görevlimiz. Tabii ki ispat edemedik ama göstere göstere benden çaldıkları CDman'le müzik dinlediler (evet o zamanlar ipod yoktu)

Derken geldik Gana'ya. Accra'da yine güvenlikli bir sitede yaşıyoruz. Orada güvenlik problemi evlerde değil yollardaydı. Yollarda sahte polis üniformalı soyguncular arabaları durdurup ehliyet kontrolü bahanesiyle arabalara atlayıp sizi kaçırıp en yakın bankamatiğe götürüp bütün paranızı zorla çektiriyordu. Bir gece Alman büyükelçisine yaptılar bu numarayı. Adam akıllı, en güvenilir ve hareketli yer diye havaalanına kaçtı sahte polislere durmayıp, havaalanı önüne arabasını çekip durdu, alan polisine seslendi peşimde sahte polisler var diye. Alan polisi ne yaptı sizce? Buraya park etmek yasak diye adam içindeyken tekerleklerini kelepçeledi!!
Bir keresinde de ben tam çıktıktan sonra benim Lübnanlı bakkala eli kalaşnikoflu adamlar girip müsterileri soydu.

Accra'daki güvenlik görevlilerimiz şahane insanlardı. Yukarıdaki resim onlardan ikisi. Onlar varken hiç korkmazdık. Yine de bir akşam duvardan atlayan soyguncular elektrikli telleri pasif hale getirip bizim siteye girmiş (evet elektrikli teller ve 10 mt'lik duvarlarla çevriliydik ama yine de soyulduk). 3 binanın 2'sini soyup soğana çevirmişler. Bizim binanın ilk katında Filipinli komşumuzun terliğini çalarken yakayı ele verdiler. Filipinli gay komşumuz öyle bir bağırdı ki herkes uyanıp hırsız kovalamaya çıktı. Fakat bu karmaşada adamlar terlikleri bile bırakmadı nasıl bir azimse! Bizim komşu önüne gelene ağlayıp terliklerinin eşgalini veriyordu.

Simdi Paris'te çok işlek bir caddenin üstünde oturuyoruz. Evin karşısında sarhoşlar sabaha kadar demlenip şarkı türkü çığırıyor. "D" tabii ki hala seyahat ediyor. Efendim korkmuyor musun mu dediniz? Ne korkusu canım iç savaştan çıkmışım, kalaşnikoflu sarhoş sahte polisleri savmışım,gelen benden korksun!!

No comments:

Post a Comment