12.2.13

You've Got Mail



Doğrudan demokrasi demek bir nevi vatandaşın kafasını kızdıran kurumdan intikam alması demek. Bizde uygulansa daha oylanacak konular için dilekçe toplanması aşamasında iş toplu cinnete döner. Kesseler anlaşamayız.  İsviçre’de öyle değil, bir konunun oylanmasını isteyen herkes kanunda belirtilen sayıda imza toplarsa o konu oylanıyor. Vır vır vır tartışmak, bağırmak, çağırmak yerine gidiyorlar oylarını veriyorlar. Hatta gitmiyorlar, direkt evden oy veriyorlar.  Gelişmekte olan ülke vatandaşı herhangi birinin ağzını açık bırakacak konularda düzenli olarak eve oylama kağıtları geliyor.

Bu hafta eve gelen oylama konusu bu defa bankalara çok kızan helvetiklerin bankalardan intikam almaları için abartılı bonus sistemlerinin kaldırılması oylamasıydı. Bir türlü bitemeyen krizden dolayı bankalara gıcık olmayan kişi sayısının azlığını düşününce, oylamaya gitmelerine gerek bile yok aslında. Bence bankalar direkt kendi kendilerini imha edebilirler. Neyse bankalara sayfalarca kin kusabiliriz ama aslında konumuz o değil.

Konumuz dünyanın neresine giderseniz gidin asla şaşmadan sizi bulabilen İsviçre resmi evrakları.

Batı Afrika’da adres diye birşey yoktu. Çünkü sokak isimleri yoktu, varsa da kimse bilmiyordu, kapı numaraları da yoktu. Adres olmayınca posta servisi de yoktu. Zaten postayla birbirine birşey göndermeye çalışan da yoktu.

Fildişi Sahili’ndeyken Japon üst kat komşuma, jest yapmak isteyen bir arkadaşı Japonya’dan sevdiği grubun yeni CD’sini göndermişti. CD Fildişi Sahili gümrüğüne kadar bir şekilde gelmiş sonra orada takılmıştı. Kızcağız CD’yi alabilmek için kaç kere, kaç farklı ofise gitti, kaç farklı “pul parası” ödedi, CD’yi alana kadar grup yeni albüm çıkardı, bir noktada istemiyorum sizde kalsın dedi. Ama görevliler müziği dinlemiş ve beğenmemişler onun için kabul etmediler. Kıza illa gel al CD’ni diyorlar, kız da almaya çalışıyor ama bu sefer de vermiyorlar. Müziğe çok aşık bir insan olman lazım.

Gana’da adresler genel olarak, “büyük mango ağacının yanında sepet ören adamdan itibaren 7 ağaç say işte o kapı” çerçevesindeydi. Bir gün büyük mango ağacını kestiler. Katastrofi! Bir de tabii sepet ören adam o gün işe gelmediyse ara dur. Bizim evin adresi mesela “çok gizli polis merkezinin arkasındaki bankanın çalışmayan ATM’sinden 48 adım yürü, sola dön, sağdaki telefon kartı satıcısını geçer geçmez gördüğün büyük kapı” idi. Çok gizli polis merkezinin yerini prensipte kimsenin bilmiyor olması gerekiyordu bu arada!

Girişimci bir İtalyan evlere servis pizza işi kurmuştu. Fikir şahane çünkü junk food diye ölüp bitiyoruz, gelip giden havayollarının hostesleriyle arkadaşlık kurup bir dahaki uçuşta mcdonalds getirmelerini istiyoruz. Ciddiyim havaalanında takılıp hosteslerle arkadaş olmaya çalışan birini tanıdık. Böyle bir yokluk hali. Teori şahane ama pratik patlak. Çünkü  pizzayı getirmesi gereken kuryeye adresi tarif edene kadar, kurye de o adresi bulana kadar pizzanın peyniri küfleniyor. Kaç gün dönüyorsa demek. İtalyan girişimci battı.

İşte böyle posta servisi olmayan, adresi anlatmanın eve yürüyerek gitmekten daha yorucu olduğu şehirde bir gün bizim dairenin kapısı çalındı. Bu noktaya dikkat kesilelim, sitenin güvenliği falan demiyorum direkt dairenin kapısı çalındı. Birisi gelip elden D’ye yeni İsviçre oylama kağıtlarını getirdi! Oylamanın konusunu cidden hatırlamıyorum ama yani bu kadar zahmete girmeleri için oylamanın “yarın nükleer savaşı başlatıyoruz herkes mutabık mıdır” falan gibi birşey olması lazım. Bu İsviçre böyle bir memleket, dünyanın sonu gelse İsviçre postası mektupları dağıtmaya devam edebilir.

Yan komşu Fransa’da ise durum nedir derseniz, Fransa posta servisi çalışanlarından biri tam da noel öncesi gönderilerin en yoğun olduğu dönemde kendi kendine istifa etmeye karar verip, kararından da kimseyi haberdar etmeyi uygun görmeyip elindeki bütün dağıtımları bir çöp tenekesine atmış! Benziyoruz birbirimize diyorum size.

No comments:

Post a Comment