16.2.15

Size İnat Yaşayacağız Özgürce


Eksik bir şey hep vardı; nezaket epeydir eksikti mesela, taşındığını görüp, “hoşgeldiniz kolay gelsin” dediğin komşunun cevaben “kolaysa başına gelsin” demesi gibi

Evet kaba bir şey hep vardı; okulda, işyerinde, sokakta, trafikte herkesin herkese bağırmayı kendinde hak görmesi mesela.

Yanlış bir şey hep vardı; iş görüşmesine gittiğin çok eğitimli amerikan aksanlı direktörün “ben bu pozisyon için sarışın birini arıyordum” demesi, parmağındaki yüzüğe bakıp “nişanlı mısınız” diye sorması, aynı soruyu bir erkeğe sormayı cesareti bırak aklına bile getirmemesi gibi mesela

Kötü çok şey hep vardı; apartmana yeni taşınan yalnız kadın için tüm komşuların bir araya gelip “iti kopuğu doldurmasa bari” diye “endişelenmesi!”, hayatın her alanına yayılan taciz öykülerinde hep kurbanın parmakla gösterilmesi mesela

Sinir bozucu şeyler hep vardı; sabırla bir şey anlatırken olanca cahilliğine bakmadan yılışıkça gülüp “konuş konuş neye yarayacaksa” diyenler mesela, siz dediğin herhangi birinin ısrarla sen demesi mesela, yolda yürürken terbiyesizce korna çalanlar, laf atanlar, peşine takılanlar, istemedikleri bir cevabı verince yüzünü kızartıp elini ayağını titretecek kötülükte küfür edenler mesela hep vardı.

Umursamazlık hep vardı; çocuklar öldürülürken bana ne deyip bitmek bilmeyen aptal yarışmaların, TV dizilerinin bir sonraki bölümünü merakla bekleyenler hep vardı. 

Demem o ki benim bu ülkeyle olan derdim yeni değil, epeydir küskünlüğüm vardı mesela. Lakin kötülük hiç bu kadar baş tacı edilmemişti, kötülük, yalancılık, hoyratlık, zorbalık, vahşilik… çukurlarından çıkarılıp hiç bu kadar kutsanmamıştı. Kadınlar resmi ve en yetkili ağızlardan bu kadar şiddetli ve bu kadar sık saldırıya uğramamışlardı. 

Şimdi yitirdiğimiz genç bir kadının ardından yine ağlıyoruz. Günlerdir hepimiz kabuslar görüyoruz. Özgecan’ın hep korktuğu şeyin başına geldiğini anladığı andaki çaresizliğini biz de hissediyoruz. Çok kadın verdik erkek şiddetine, çok çocuk verdik, çok trans birey verdik. Güvenecek kimsemiz de yok doğrusu. Birbirimizden başka. Şimdi biz bu ölüm kalım savaşına dönüşen vahşet ortamında bir araya gelmedikçe, kutsanan ve cezasız bırakılan kötülüğü başların ve ellerin üstünden alıp ayakların altında ezmedikçe, daha çok ölürüz, daha çok üzülürüz.

Ama biz de size inat yaşayacağız, pembe otobüslere, pembe perdelerin, pembe örtülerin ardına saklanmadan, bizi tıkmaya çalıştığınız kapalı kapıların, kendi doğrularınızın, ahlak hapishanelerinizin, karanlık fikirlerinizin içine sıkışmadan, ne giydiğimizin, nereye gittiğimizin, vücudumuzla, hayatımızla ilgili ne kararlar verdiğimizin, hesabını size vermeden, özgürce yaşayacağız. Özgürlükle barışacak bu ülke, başka türlüsü mümkün değil. 

No comments:

Post a Comment