8.11.12

Sonu İneklerle Biten Macera


Küresel ısınma yüzünden Paris ve İstanbul iki ayrı yarıkürede gibi son birkaç yıldır. Siz hala kışılkları çıkarmadınız, mevsim yazdan ilkbahara geri sardı. Fakat biz donuyoruz. Kışlıkları çıkarmayı geçtim, ısıyı hapseden kıyafet arıyoruz. Bir de üstüne kaloriferlerimiz bozuldu. Bir süre fırını 250 derecede yakıp, kapağını açıp önünde ısınma “dahiyane” fikrini denedikten sonra aklımıza daha bilimsel bir gerçek olan “yiyerek ısınmak” çözümü geldi.

Kış yemeği deyince aklınıza soba üzerinde kestane gibi nostaljik şeyler geliyordur. Bizim aklımıza fondue geliyor.  

Çekirdek ailemizin %50 nüfusu İsviçreli demiştim ya, işte İsviçre’nin de milli yemeği fondue. Ekmeği alın, uzun çatalın ucuna takın, koyu peynir karışımına batırın, güzelce karıştırın, aman ha ekmeği çatalın ucundan düşürmeyin yoksa 2.tur içkileri siz ısmarlarsınız, ya da arkadaşlarınız daha acımasızsa şarkı söylenmeniz gerekebilir, ekmeği peynir karışımının içinde kaybeden yandı, şimdi çatalınızı havaya kaldırın, uzayan peyniri de dolayın ekmeğin etrafına, ağzınızda eriyen peynirin, koyu kıvamlı köy ekmeğinin, genzinizi tatlı tatlı yakan kirsch’in tadını hayal edin. Düşününce bile içi ısınıyor insanın değil mi?

Kelimenin kökeni fransızca erimek fiilinin, geçmiş zamanının feminen halinden geliyor. (Fransızlar dillerini zorlaştırmayı seviyor evet) İsviçre’nin milli yemeği hatta İsviçre birliğini simgeleyen fondue’yü geleneksel olarak fondue’yü erkekler yapıyor. Erkekler peyniri kesiyor, karışımı hazırlıyor, eriyene kadar karıştırıyor, ekmekleri küçük lokmalar halinde hazırlıyor, siz de elinizi kıpırdatmadan yemeğin hazır olmasını bekliyorsunuz. İçinizin ısınması için bir sebep daha 

Fondue köy hayatıyla özdeşleşmiş bir yemektir fakat gerçekte bir şehir yemeğiymiş. Çünkü gruyère gibi peynirler köylerde yaşayanların alamayacağı kadar pahalıymış. İsviçre’de peynir hala pahalı olduğuna göre gruyère ucuzlamamış ama İsviçre köylüsü zenginleşmiş diyebiliriz. Gruyère dedik ve geldik şimdi yazının asıl konusuna.

Fondue farklı bölgelerde farklı peynirlerden yapılıyor ama gruyère peyniriyle yapılanın tadı bir başka oluyor. Gruyère peyniriyle yapılanı da bir kere bile olsa gidip Gruyères’de yemek gerekiyor. Söylediğim yerlere gidin ama yaptıklarımın hepsini yapmayın. Şöyle ki;

İnsan her ne kadar kendini tanısa da arada bir arkadaşlarının dolduruşuna gelebiliyor. Talihsiz ve anlık bir “ne var ben de macera seven bir insan olabilirim, belki de ben hep macerasever bir insandım ama hiç şans verillmemişti” dolduruşuyla uzun bir dağ yürüyüşü ve ardından geceyi bir chalet’de geçirmeye razı oldum. Sene 2001. 

Arkadaşlar, daha az tanıdığım arkadaşlar, hiç tanımadığım arkadaşların arkadaşları bir grup çıktık yola. Tırman tırman ucu yok bu dağın. İsviçrelilerin dağ yürüyüşü performansına bizim ayak uydurmamız zor. Onlar alışık, önden koştur koştur gidiyor, beni görseniz sanki Everest’e tırmanıyorum son 200 m kalmış. Nefes nefese. Kalp krizi geçiriyorum sanırım, yok yok donarak ölmek bu olmalı, galiba ayak parmaklarımı hissetmiyorum, doğanın güzelliğine odaklan belki yorulduğunu hissetmezsin, ama yorgunluktan gözlerim buğulu görüyor doğa güzelse bile ben göremiyorum, kulaklarım da tıkandı!
Sonunda hava kararmadan ve ben son nefesimi vermeden hemen önce kalacağımız chalet’ye vardık. İçerisi kalabalık. Herkes bir yandan fondue yiyor bir yandan beyaz şaraplarını içiyor. Chalet’de kalmayı kabul etmiştim ama nedense bir tek biz oluruz sanmıştım. Bir de itiraf ediyorum chalet deyince bir tip otel sanmıştım, yürürüz yürürüz, sıcak duş alıp ısınır, yemek yeriz sonra da herkes kendi odasına çekilir, kitabını okur, temiz hava da iyi gelir mis gibi mışıl mışıl uyurum diye hayal etmiştim. 

Oysa chalet hafif büyükçe bir ev. Bütün köy de orada. Arada bir bütün bu insanlar nerede uyuyacak diyorum. Onlar buranın insanları geriye köye yürüyecekler diyorlar. Ben gündüz gözüyle tık nefes oldum tırmanırken, -nasıl güvendiysem arkadaşlarıma bu kadar- insanlar sarhoş sarhoş karanlıkta nasıl geri dönecek diye sorgulamak hiç aklıma gelmedi. Sonunda birer ikişer masalar boşaldı. En son biz kalktık. 

Chalet’nin ortası ahır. Kışın büyükbaş hayvanların varlığı binayı daha da ısıttığı içinmiş. Ama haliyle kokuyorlar. Doğa şahane birşey de bütün canlılar kendi evlerinde uyusa daha da şahane olabilir sanki. Herkes bir odaya giriyor, ben de peşlerinden. Az önce iyi geceler diye yemek odasından çıkan herkes yan yana yer yataklarına kıvrılmış, horul horul, gürül gürül uyuyor. Odada rahat 50 kişi var. Ve şarapları içenler gök gürültüsü şeklinde horluyor. O arada iç sesim: “bu yer yataklarının örtülerini her gün yıkamıyorlardır muhtemelen değil mi? Acaba yürümeye kalksam arabayı bulabilir miyim? Dağda ne hayvanları vardır ki? Kesin ayı falan vardır, karanlıkta göremem de toslarım hayvana. İneklerin yanına insem beni tekmelerler mi? Az önce bütün canlılar ayrı ayrı uyusun diyordum gerçi ama. Yok bu örtülerde kimbilir kimler yattı ben hayatta kafamı koyamam. Hoş şu an ben de pislik içindeyim. Yemek odasına dönsem? Ben kim macera kim? Yok ben hayatta uyuyamam bütün gece ayakta beklesem? Hiçbir yere değmeden otursam kulaklarımı tıkasam? Gidip şu ineklerin yanına bir daha baksam mı? Kokuyorlar ama horlamıyorlar en azından...” 

Ve sonunda geceyi duvarın dibine çömelip uyumadan geçirdim. Şafak sökerken beni maceraya bulaştıran talihsiz kişiyi uyandırdım (isim verip kendisini rencide etmek istemem), hayatımda hiç olmadığı kadar hızlı yürüyerek olay yerinden uzaklaştık. Tırmanmamız bütün gün sürmüştü ama arabaya geri dönüşümüz 12,5 dakika sürdü. Eve döner dönmez kaynar sularla saçlarımı 7 kere yıkadım. Hala inek kokusu geliyordu burnuma. 

İşte bunun içindir ki Gruyères’e gidin, fondue’yü memleketinde yiyin, yazın giderseniz masallardan fırlamış gibi duran minik evlerin teraslarında yaz meyveleri üzerine koyu Gruyères kaymağının tadına da bakın. Ama size geleneksel bir chalet deneyimine ne dersiniz diyen olursa ardınıza bile bakmadan kaçın. 

2 comments:

  1. bende sacma sapan olaylar hep bizi buluyor sanirdim :))) neyse surungenlerle dolu bir odada uyuyamamaktan iyidir yinede ;)

    benzer bir deneyim de ben yasadim aslinda, Avusturya'nin Isvicre'ye yakin dag eteklerinde bir yerde, ama allahtan gece kalalim diye tutturmamislar da gece yorgun argin ve donmus olarak donduk otelimize :)

    Birde fondu dustu simdi aklima napicam!

    ReplyDelete
    Replies
    1. o fondue yok mu kis kilolarimizin sebebi hep :)

      Delete