12.8.12

Timsahlardan Balta Girmemiş Yağmur Ormanlarına

bu yagmur ormani aslinda Gana'daki, Senegal'de yasarken laptopumuz calindigi icin Sassandra fotolari kayboldu, fotolarin basilmis hali var ama kimbilir hangi kolide, koliler yerin 4 kat altinda depoda, zaten usenmesem gitsem depoyu dagitsam albumleri bulsam da scanner'im yok, onun icin hadi aratmayin bana depo derli toplu kalsin, D'yle aile krizi yasamayalim simdi guzel guzel otururken
Hikayemizin başını hatırlayalım; Pini, D ve 2 arkadaşları(fiziksel benzerliklerinden dolayı onlara Al Pacino ailesi diyoruz) Fildişi Sahili'nde bir balıkçı kasabasında sakin bir haftasonu gecirme plani yaparlar ve olaylar önce su sekilde gelişir, ve aşağıda okuyacağınız uzere devam eder.

Timsahlarla başlayan maceramız balta girmemiş yağmur ormanlarının derinliklerinde devam edecekti ve bizim bundan haberimiz yoktu. Dediğim gibi rehber/kanocumularımız bizi nehrin kıyısında bırakmış ve buradan dümdüz küçük yürüyün demişti.

Küçük yürüyün dedi ama rehberin kendisi orada doğmuş büyümüş, bizimse ömrümüzde görüp gördüğümüz orman belgrad ormanı, artık hangi doğa insanı genimize güvendiysek biz yine gerizekalı hareketler yapa yapa yürümeye başladık. Hareketleri gözünüzde canlandırmanız için örneklendiriyorum, koşarak birbirimizin sırtında zıplama, omuz atarak diğerini dar patikadan çıkarmaya çalışma, ilerideki ağaca önce kim varacak diye yarışıp anlamsiz yere yorulma gibi... He bir de tabii söylememe gerek yok herhalde yağmur ormanında yürüyüşe gidiyoruz ve yanımızda su yok! 


Yağmur ormanında kaybolmayan varsa aranızda durumu şöyle anlatayım; hava o kadar nemli ki nefes alıp verirken ağzınızdan çıkan havayı 3 boyutlu olarak görebiliyorsunuz, kalın bir ter tabakası insanın derisine yapışıyor, nefes alırken burnunuzun dibinde bir duvar var gibi, ağaçlar öyle yüksek ki tepelerini görmeye çalışırken dengeyi kaybedip sırt üstü düşme ihtimaliniz çok yüksek, içerilere girdikçe ağaçların sıklığından güneş ışığı da giremiyor, sürekli nem ve ıslaklıktan ağır bir küf kokusu...


Küçük yürümenin ilk saatinde patika yol çamura dönüyor, bastıkça bileklerimize kadar cörk diye çamura giriyoruz, bastığımız yerde ne tip mahlukatlar olduğunu bilmek istemiyoruz, bir düşünsenize o çamurun içinde cirit atan yaratıkları, ıyk!


Yürüyüşün 2. saatinde -artık herkes birbirinden nefret ediyor ve birbirini bir daha ömrü boyunca görmek istemiyor haldeyken- karşıdan bir kadın görünüyor, kafasında kocaman bir kap taşıyor, elinde de kocaman bir pala var. 4'ümüz birden heyecanla bakar mısınız diye hem zıplayıp hem bağırıp kadına doğru hamle yapınca kadın korkup gerisin geriye koşmaya başlıyor, kadın koşuyor biz kovalıyoruz, bu arada herkes aynı anda bağırdığı için kadın bizi anlamayıp hızlandıkça biz peşinden... 


Sonunda kadıncağız çamurda kayıp yere düşüyor, bizim yüzümüzden baştan aşağı çamura bulanmış ama hala sürünefek kaçmaya çalışıyor, hepi topu yol soracağız ama durum öyle absurd bir hal aliyor ki bu sefer de D ve arkadaşımız Al Pacino sürünmeye çalışan kadını ayaklarından yakalamış kaçmasın diye uğraşıyor, ben ve Al Pacinonun karisi ise "yakaladık, yakaladık" diye bağırıyoruz, sanki amacımız oymuş gibi. O anda birileri gelse ve bizi görse hayatta inanmazlar yol sormak istediğimize, zaten elimiz yüzümüz çamurla karışık ter, nemden saçlar kabarmış maymun gibi birşey olmuşuz, yetiyiz desek inanır insanlar, mağaradan az önce çıkmışız da evrimimizi tam tamamlayamamışız gibiyiz. Deli gibi bağırıp da yolu sormayı becerene kadar kadın bizimkilerin elinden kurtuldu kaçıyor, kalıyoruz yine ormanda tek başına. 

İçimizden biri evrimini tamamlıyor, ve beynini kullanmayı başarıyor, kadının geldiği yöne ayak izlerini takip edelim diyor. Nasılsa çamur ya çok zor olamaz. Kadının ayak izleri, ne olduğunu asla öğrenmek istemediğimiz irili ufakli başka ayak izleri vs takip ede ede sonunda bir afrika köyüne ulaşıyoruz, çalı klübeler o an gözümüze 5 yıldızlı otel gibi görünüyor. Ve fakat köye girmemizle meydanda toplaşmış bütün çocuklar ağlamaya başlamasın mı? Çocuklar köyden henüz hiç çıkmamıs tabii, e haliyle afrikalı olmayan kimseyi de görmemişler, biz de o an zaten pek insana benzemiyoruz, çocukların beyaz adamla ilk tanışması çok travmatik bir tecrübe oluyor ama muhtemelen ilerleyen günlerde anneleri yemek yedirmede hiç zorlanmamıştır, bitir yemeğini yoksa seni ormandan çıkan korkunç tiplere veririm!!! 

Sen tarzan ben Jane kivaminda cumlelerle derdimizi anlatiyoruz. Köyün gençlerinden biri hayrına son model bir cep telefonu çıkarıp! otelin numarasını arıyor, nasıl pislik içindeysek köylüler bize pek dokunmadan su falan veriyor, avrupalilari cok guzel temsil ediyoruz, otelin arabası gelip bizi alıyor ve "küçük" yürüyüşümüz sona eriyor.


Otele gidince otelin sahibiyle ne kadar sevgi dolu ve seviyeli bir iletişim kurduğumuzu tahmin edebiliyorsunuzdur. Otelin sahibi ise bize şu cevabı veriyor: " a o yol o kadar uzun mu sürüyormuş, ne bileyim benim hiç ilgimi çekmemişti hiç gitmedim!"   




2 comments:

  1. yine çok güldüm... artık anca okuyorum, 2 veletle! öptüm canım - ipek

    ReplyDelete
  2. Ipekim cok ozledim arkadasim beni resimsiz habersiz birakma

    ReplyDelete