12.10.11

Bavulu Bu Kez de Dublin'de Açtık


UYARI: Bu bir gezi yazısı değildir. Bloğun yazarı kendini pub'dan pub'a gezdirmekten başka birşey yapmadan evine dönmüştür.

"D"nin bir kızkardeşi var adı Nicole, onun da bir kocası o da Claudio. Aile içinde takma isimleri mevcut ama yazı boyunca onlara da "N" ve "C" diyelim. Işte biz bunlarla aile bağı dışında aynı zamanda kankayız. Hatta "C" de yarı Yunanlılık da var (dedesi Yunanlı) dolayısıyla ikimiz ailenin "güneyliliği" kontenjanından Isviçreli aileyi cıvıtma komitesi eşbaşkanlarıyız. Neyse bu dörtlü her yıl bu mevsimde kısa bir tatil geleneği başlattık geçen yıl. Tek kriter 4'ümüzün de daha önce görmediği bir yer olması. Ama bu grubun en az gezeni benim, benim de bavul kapının ardında hazır yaşadığımı biliyorsunuz düşünün artık. N ve C okulu bitirir bitirmez 1 sene sırt çantasıyla dünya turuna çıkıp sonunda da Malezya'ya yerleştiler. Birkaç yıldır Isviçredeler ama geçen yıl Siberya ekspress'i ile Moğolistan'ı baştan başa geçip Cin'e gittiler vs. Haliyle kimsenin görmediği yer sıkıntımız var korkarım önümüzdeki yıl Sri Lanka'dan falan bildirebilirim. Bu yılı Dublin ile kurtardık.

Dublin'de ne yaptın derseniz, en kültürel aktivitem Guinness üretim tesislerini gezmekti. Onun dışında Irlanda müziği ve Irlanda birası kültürümü genişlettim. Dublinliler çok tatlı, ben zaten soğuk Avrupa'yı sıcak Avrupa'ya tercih ederim. Bir de Ingilizcelerini anlayabilseydik eminim daha çok bile eğlenebilirdik. 4 tane eli kalem tutan insanız, toplamda 10 dili falan konuşuluyor 4'ümüzü üstüste koyarsan ama kardeşim Dublinlilerin Ingilizcesini anlayamadık. Ne derlerse desinler vayivayivayivoooo demişler gibi geliyor. Sonunda biz de kendi aramızda vayivayivayivoooolaşmaya başladık.

Bir akşam Irlanda halk müziğini guinness'e katık yapalım diye gittiğimiz bir barda bekarlığa veda partisi vardı. Hemen kaynadık tabii gruba, bizim yarı Yunan enişte hemen dansederek kaynar heryerde de kankalar edinir. Gelin adayı 20 senedir beraber olduğu ve 6 çocuklarının olduğu erkek arkadaşıyla sonunda evleniyormuş. "Biraz yavaştır da benim ki" dedi. Dedik "biraz derken!". Damadın 15 tane kardeşi varmış. 15 evet doğru okudunuz. Avuç içi kadar ülke ama millet 6'şar, 15'er ürüyor hey maşallah. Grup bize Irlanda danslarını öğretti. Bir noktada kolkola girmiş hiç tanımadığımız diğer pub müşterileriyle Irlanda halk dansı yapıyorduk. Bu arada dışarıdan geçenleri de içeri çekiyorduk.

Dublinliler iyi içiyor ve iyi eğleniyor. Pazartesi öğle arasında bile bir bekarlığa veda partisine denk geldik. O partinin cumartesiden beri devam ediyor olduğunu iddia edenler oldu grubumuzda ama ben onların yalancısıyım. Hayır Fransızlar da öğle aralarında şarap içer. Hatta geçen sene polis her günlük 1/4 şişe şarap hakları kesildi diye greve gitmişti. Ama ne bileyim yani öğle arasında pub'a git, 2 bira iç üstüne danset de iyice tuhaf. Bir de Dirty old town diye bir şarkı var ki bir kere daha dinleseydim Irlanda pasaportunu almaya hak kazanacaktım muhtemelen.

Irlandalıları kırmızı saçlı bilirsiniz değil mi? Kırmızı saçı sadece erkeklerde görüyorsunuz. 18 yaşını geçmiş her kadın saçını boyatmış. Bizim sahte sarışınlarda kara kara çıkan saç dipleri onların sahte esmerlerde kırmızı kırmızı çıkıyor. Türkiye'deki "soğan kabuğu" saçlara hayret ederlerdi eminim görselerdi. Bir de Dublinliler üşümüyor. Biz giydik botları, montları hava 9°. Ortada askılı bluzle parmak arası terliklerle bebeler geziyor. Bir gün pub'dan çıkıp açık hava alalım dedik, trene binip deniz kenarına Howth'a gittik. O kadar çok rüzgar vardı ki havayoluyla kestirmeden Fransa sahillerine varacağız diye yine içeri pub'a girdik oturduk. O rüzgarda adamın biri kurmuş ses düzenini almış gitarını açık havada müzik yapıyordu, kısa şortlu abi ve ablalar da dans ediyordu.

En kültürel aktivitemin Guinness üretim tesisini gezmek olduğu Dublin turu bitti tadı aklımda kaldı. Simdi bir süre bira detoksuna giriyorum. Siz de o arada resimlere bakın.





No comments:

Post a Comment