24.7.13

Bağzı Kemirgenler Çok Tatlı



İşte bugün yine adam başı 140 karakter ile laflıyoruz. Konu haliyle ara ara, kemire kemire kazanacağız temasıyla flörtleşiyor. Benim de kemirgenlerle dayanışma konusunda tecrübelerim eskiye dayanır. Onu anlattım.

Güzin dedi ki bunu yazsana. Güzin peçeteyle istek yazı ister de yazmaz mıyım hiç?

Olaylar şöyle gelişmişti;

Ben o zaman 2 yaşındayım. Rumelikavağı evimizde yaşıyoruz. Henüz Berke yok ortalarda. 

Neyse efendim bizim evde fare çıkmış, fındık faresi. Ben bir gün böyle yediğim önümde, yemediğim annemin elindeki bir kaşıkta keyfe keder yaşar giderken ve tatlı bir öğle uykusu çekerken annem farenin izini benim odama kadar sürmüş. Hemen babamı (kahramanımız bizim) aramış, “koş gel evde fare buldum hem de çocuğun odasında” diye. O zamanlar beni hala çocuk sanıyorlar demek. 

Neyse babam koşmuş gelmiş ama tabii bu arada paşa keyfim bozulduğu için ben uyanmışım. Odanın içinde fare avlamaya çalışan babam, çığlık atan annem, annemden daha çok çığlık atıp “bırakın zavallı hayvancığı bırakın diyorum size” diye çığlık atan ben ve feleği şaştığı için ne tarafa kaçacağını bilemeyip perdeden sarkan fare!

Hatırladığım ilk bireysel başkaldırılarımdan birini hemen kendimi toplayıp argümanlar sunarak harekete geçirdim. Argümanlarım şunlardı:
  1. Ne çimin babasın sen (ne biçim demek istiyorum)
  2. Sen koskoca babasın o küçücük farecik, insan hiç küçücük fareciğe kıyar mı? (vicdan ve hislere oynayışıma dikkat)
  3. Ya onun da ailesi varsa, onlara ne olacak? (Evet büyük bir ailesi vardı ve bizim eve yerleşmişlerdi. Haliyle bu argüman annemi pek mutlu etmedi)
  4. Ben o fareyi beslerim, ben bakarım, benim farem olur (bu noktada fare korkup babama yalvaran bakışlar attı gibi geldi sanki)
  5. fare evden giderse ben de giderim (nereye acaba?)
Güçlü argümanlarım ve ikna kabiliyetim (tiz tondan cırlayan sesim kesinlikle ama kesinlikle etkili olmadı) farenin hayatını kurtardı. Annemle babamı da önümüzdeki uzun uzun yıllar boyunca benimle ne yapacakları konusunda bir hayli endişelendirdi. Sonraki yıllarda benim de kendimden “acaba sakallı bebek dedikleri şey ben olabilir miyim?” diye şüphelendiğim zamanlar oldu. Neyse ki sonra Berke geldi de biraz normalleştim. (biraz)

İlerleyen yıllarda bir kemirgen yine beni babamla karşı karşıya getirdi. Bireysel direnişimden aldığım dersler ışığında bu defa organize bir şekilde hareket etmiştim. Bahçeleri darman duman eden bir köstebeğin peşindeydi babam ve bu defa etrafıma kendim gibi direnişçiler toplayarak (ilkokuldaki sınıf arkadaşlarım), babamı ve köstebek avını evin önünde sloganlarla protesto etmiştik. Sümüklerimiz aka aka ne kadar cırladıysak artık, protestomuz caydırıcı olmuştu (muhtemelen sırf susalım diye köstebek değil bahçeden dinazor çıksa bırakalım kendi haline diyebilirlerdi) ve köstebeğin hayatını kurtarabilmiştik. 

Köstebeklerin ve farelerin hayatları için anne babalarımızla papaz olmayı göze almış insanlarız şunun şurasında. (ki 2 yaşında kendi kendimize yemek yapamadığımız için aldığımız pozisyonun riskli bir duruş olduğunu kabul edelim). 

Yani hepimiz kemirgeniz (bazılarımız doğuştan) ve kemire kemire kazanacağız.

No comments:

Post a Comment