26.7.12

Pini'nin Cektikleri

Dudu, BanuEfe, Sevda, Ani, Babam ve Teyzos bakabilir cunku dunki uzuuun yaziyi bir tek onlar okuyup bitirmis! Yok oyle okumadan resimlere bakmak, hadi bakalim once bir onceki yaziya, bak dinliyor mu beni? sana diyorum hoooop


 



Italya'nin Focasi, Savelletri

siesta zamani kimseler yok

guzel sokak isimli guzel sehirler

iste bunlar sassiler, Matera

bunu ceken Pini degil tabii D. isigi tutturamamis olabilir napalim

rengarenk vespalardan daha italyan ne olabilir?

capo vaticana'nin denizi dedigim kadar var di mi? ben bunu cekerken biz aslinda kaybolmustuk

Maratea'yi kapisina boyle koymus birisi



Maratea'ya kollarini acmis Isa

manzarasi da guzel hani

o kivrilan seyler yollar evet


Amalfi uzaktan cok guzel

buradan gonderdigimiz kartpostallar bakalim gelecek mi?

sms gondermemenizi tavsiye ettigim yollar boyle yollar

Burasi da Positano hala Amalfi'deyiz



gemiye benzemiyor mu?

Ravello, burasi bir ingiliz lordunun eviymis, artik otel, benim evim olsa ben biryere kipirdamazdim, belki sizi davet ederdim bilmiyorum henuz

terasimizdan Sorrento

gunesi son kez Sorrento'da batirdik

25.7.12

Pizza, Domates, Esekler, Yamaclar, Sezar'in Kellik Sorunu ve Digerleri


Tatilimizi yaptık geldik. Arabadan resepsiyona kadar sol kolla bavul çekme, işaret parmağıyla radyo kanalı değiştirme, denizde sırt üstü kendini akıntıya bırakma spor dallarında altın madalyaya talibim. Dün sabah uyanıp de deniz kokusunu alamayınca gerçekten sudan çıkmış balık gibi nefessiz kaldım mı? Kaldım. Size Ayşe Armancılık yapıp da denizden ılık ılık esen rüzgarla uçuşan bembeyaz perdelerin ardında, sokaktan gelen neşeli çocuk seslerine karışan annelerin italyanca müzikli bağırmalarını dinleyerek D'yle biribirimizi daha da çok sevdik falan yazmayacağım. Güney İtalya diyorum e tabii ki şahane yerler gördüm ama okul muavini gibi didaktik didaktik şuraya gidin şurada kalın da diyecek halim yok. Gitmek isteyen bana mail atsın bütün tavsiyeleri direkt veririm.
Gelgelelim süper şeyler öğrendim, harika insanlar tanıdım, ben size onları anlatacağım.

Arabayı aldık, Roma'dan vurduk aşağıya, 350 km git git bitmez, vardık Adriyatik kıyısına. Savelletri, İtalya'nın Foçası. O kadar ki Foça'da havlu aldığımız sokağı ve dükkanı gördük sanki. Çağan Irmak gelip "dedemin paralel evrendeki halleri" diye bir film çekebilir, o kadar. Yarısı balıkçı, diğer yarısı yazlıkçı. Herkes birbirini tanıyor, sadece italyanca konuşuyor. Demek değil ki size yardım etmiyorlar, tam tersi, restoranda ne yiyeceğinize arka masadaki tombul teyze karar veriyor, sizin verdiginiz siparişi beğenmeyip alakasız birşey ısmarlıyor garsona, size fikrinizi bile sormadan. Ama tombul teyzeye güveneceksin. En güzel yemekleri o biliyor. 


Savelletri'de Massimo'yu tanıdık, otelimizin sahibi. Otel dediğim şey 5 odalı, Massimo kendine keyfine göre ev yapmış, eşi dostu kalsın diye de 5 oda yapmış gibi. 
-Kahvaltı kaça kadar? 
-Siz ne zaman kalkarsanız? 
-Peki ya check-out? 
-Siz ne zaman gitmek isterseniz. 


Uzun uzun yemek içmek konuştuk Massimo'yla, fransızlar "bon vivant" diyor, iyi yaşayan, böyle ehl-i keyif insanlara. Pizza yunanca pita ve türkçe pideden gelirmiş, öyle evlere servis pizzacıların yaptığı gibi yok kenarı peynir dolu vs asla asla olmazmış, ayrıca pizza sadece akşamları yenirmiş, öğleyin pizza soranlar sadece turistlermiş, pizza Napoli'nin fakir semtlerinde doğduğu için gerçek pizza napolitana ve margaritaymış, margarita İtalya'nın birleşmesini ve bayrağını temsil edermiş domatesin kırmızısı, mozzarellanın beyazı ve fesleğenin yeşili eşittir İtalyan bayrağı. Bayrağını yemekle tarif eden ülke canımı yesin. Bir de sokaklarina sanatci, havaalanlarina ressam isimleri veren ulke.

Sonra Matera'ya geldik, Matera iç bölgede, dağlık, mağaralara yerleştirilmiş taş evleriyle ünlü. Bu mağara evlere sassi diyorlar. Uzun uzun yüzyıllar önce mühim biryermiş, zamanla fakirleşmiş, gözden düşmüş, 1950'ye kadar sıtmadan ve fakirlikten kırılıyormuş sassilerde yaşayanlar, sonra italyanlar burayı hatırlamış, toplu konutlar yapıp halkı oralara taşımış, küçük mağara evlerde 10'ar kişi yaşayan halk toplu konutlara çok sevinmiş. Mağaralar 1993'e kadar terkedilmiş. 93'de Matera unesco dünya kültür mirası olunca terkedilmiş mağaralar bir değerlen sen! Şimdi butik oteller, hipster evler...Eski sahipleri pişmandır tahminimce. Mel Gibson meşhur İsa'nın Cilesi filmini burada çekmiş. 160 tane kilise var, evet doğru okudunuz 160!!! Yorumsuz...

Ertesi gün yine yola döküldük, bir 300 km daha, çizmenin bileğinden ayağın üstüne geçmek için. Sicilya'yı ana karaya bağlayan meşhur bir otoyol var, yıllardır bitirilemeyen, İtalya'nın en sakat otoyolu, inşaat 10 yıl sürer sanmışlar ama birbirine düşman 2 mafya ailesi sicilyalı casa nostra ve calabreli n'dranghetta ailesi, birbirlerinin şantiyelerinin peşinde, gel de bitir. Fakat o 300 km'ye değiyor, Capo Vaticana'ya bir geliyorsunuz turkuaz Tiren denizi ışıl ışıl. Bizim GPS'in (adi Gisette) kafa karisti, denizin ortasinda bir yerde otel diye israr etti, onun aklina uyup dar merdivenlerden asagi biraktik arabayi, otel orada degilmis tabii! Buraları Alman turistler herkeslerden önce keşfetmiş, sabah erkenden havluyla kapılan şezlonglardan belli zaten. İtalyanca domates pomodoro demek. Nedenmiş biliyor musunuz? Çünkü batılılar domatesi ilk kez azteklerde gördüğünde bu elmaya benzeyen şey çok pahalıymış, çünkü uzun süre saklanamıyor, onun için de altın değerinde "pomme d'or" yani altından elma, pomodoro!

Sonra yine bindik arabamıza, bu defa Maratea, bir nevi minik Amalfi, Amalfi eksi turistler diyelim, dağların denize inen dik yamaçlarına kurulmuş köyler topluluğu Maratea. Köyler rengarenk, oyuncak evler gibi, yamaçlar o kadar dar ki birinin adı "torre apprezzami l'asino" "katırıma değer biç!". Yamaç öyle dar öyle dar ki eski zamanlarda 2 katır karşı karşıya gelirse yanyana geçmeleri veya dönmeleri imkansız, bu durumda katırlardan biri feda edilip uçurumdan aşağı bırakılıyor, diğer katırın sahibi de feda edilen katırın sahibine bir tazminat, bedel ödüyor, işte onun için patikanın adı katırıma değer biç. Yollar hala dar, Gisette de yine yolu sasirdi ve  oralı bir italyanla arabalarımız burun buruna geldi, arabamıza değer biçmek zorunda kalacağız diye korktuk, uzun uzun kim geçsin kim dönsün pazarlığı yaptık. Sonra biz yabanci oldugumuz icin hadi bu defalik gecin diye yol verdi bize. Bir de plaj dönüşü ben her an D'nin ailesine tazminat ödemek zorunda kalabilirdim. Şahane yerler, yokuş aşağı inerken çok romantik, doğa, dalga sesleri, ağustos böcekleri, dağın yeşili denizin rengine karışıyor, ay hayat ne hoş falan da yokuş yukarı çıkarken napıcaz, yürüsene durmasana, ay terliğime bastın, ne kıpırdadı o çalıda 
yılan mi ne o, offf cok sicak uzak dur!!! Romantizm falan kalmıyor. Maratea kucucuk ama orada da 40 tane kilise var. En yuksek tepesinde kocaman bir Isa heykeli var, Il redentore, 22 mt yuksekliginde heykel, 1965'den beri kiyilari tepeden kucakliyor. Guney Italya'da en cok hala onun sozu geciyor tabii, sey belki mafyadan sonra en cok onun sozu geciyor.

İtalya ve romantizm deyince Amalfi kıyılarını geçmek olmaz tabii. Amalfi'yle ilgili ilk tavsiyem şu, meşhur daracık virajlı yollarında arabada giderken aynı anda İstanbul'daki kardeşinizle mesajlaşmayın, sonuçları eeeee nasıl desem tatsız oluyor. Amalfi'nin nasıl güzel olduğunu benim zaten söylememe gerek yok, o kıyılar elle işlenmiş gibi, doğa harikası, yani 2 köy arası böyle, gelgelelim köylerden birinde durup da büyük şans eseri park yeri bulursanız (ve park parasını ödemeye gücünüz yeterse!!-hayatımızın en pahalı park yerleriydi, arabayı bırakmıyor da otoparkın hisselerini alıyoruz sandık-) binlerce turistin şıpıdık plastik terliklerinin asfaltta çıkardığı sürüme sesine odaklanmaktan bütün hisleriniz uyuşuyor. Her resme kıllı göbekli terli turist girdiği için adam gibi resim de çekemiyorsunuz zaten. Ama yine de gidilir kardeşim, turistlere ve plastik parmak arası terliklerine rağmen güzel bölge. 


Amalfi'de Guiseppe'yi tanıdık, rahat babam yaşında, otelimizde garsondu, o kadar zarif, o kadar hoş ki, e bir de dedim ya babam yaşında, servis ettirmekten utandığımız için D'yle her yediğimizin tabağını mutfağa götürsek mi diye huzursuz olmaktan yemek yiyemedik. Guiseppe o bölgenin yerlisi, yıllardır aynı otelde çalışıyor, otelin de Amalfi'nin de "dolce vita" zamanlarını görmüş, ama kışın iş yok, e ekonomi de malum, her kış İsviçre'ye bir kayak otelinde çalışmaya gidiyor, ama bu kış o otel de tadilata giriyormuş, D'nin İsviçreli olduğunu duyunca bir otelimiz olup olmadığını sordu, Guiseppe guzel bir is bulur mu acaba diye aklimizi onda birakarak ayrildik Amalfi'den.

Ve sonunda yolculuğun son ayağına Sorrento'ya geldik, Napoli tam karşı kıyı, Vezüv ve Pompei yanıbaşı. Pompei'nin hikayesini bilirsiniz zaten. Vezüv ise en son 1944'te patlamış, hatta tam da Amerikan uçaklarının İtalya'yı bombaladığı anda. Hatta savas gemilerindeki Amerikan askerlerinin manzarayi ve zamanlamasini gorunce, tanrinin savasa ofkesini gosterdigini dusundukleri soyleniyor. San Sebastiano köyünü tümden yutmuş lavlar, köylüler de köyü tekrar lavların hemen durduğu noktanın altına kurmuşlar!! Uzmanlar bir sonraki patlama katastrofik boyutlarda olacak diyor. Bunu bile bile Napoli'de yaşayanlarda da "bize birşey olmaz" hastalığından olmalı. Bu arada Napolililer batıl inanç konusunda tedbiri elden bırakmayanlardan. No e vero, ma ci credo, gerçek olmasa da ben inanıyorum! Sadece 13 değil 17 rakamına da tedbirle yaklaşmalı örneğin, bizim nazar boncuk yerine onlar mercanın ya da mercan rengi herhangi birşeyin nazardan koruduğuna inanıyor, bir de tabii sayısız aziz-azize, Berlusconi'nin mucizeler yaratan bir aziz olduğuna inanan bile var, mucizeye bağlı tabii!

Her tatilin bir sonu vardır. Döndük geldik Roma'ya. Roma deyince akla kim gelir? Sezar saçlarının dökülmesine çok kafayı takıyormuş, bunun için senatodan devamlı defneden bir taç takmasını onaylayan bir yasa çıkarmalarını istemiş, teoride onurlandırıcı ama pratikte başka işe yarayan bir yasa, böylece taçla kafasının gerisinde kalan saçları alnına doğru tarayıp tutturuyor, Kleopatra da sevgilisine özel losyonlar hazırlattırırmış ayı yağı ve kızarmış fare derisinden! Sezar da olsan saçın dökülmesin diye kafaya sürmeyeceğin şey yok demek. Ve Kleopatra da olsan sevdigin adamin takintilarina care bulmak icin yapmayacagin sey yok.



Uzun uzun yazdim buraya kadar kimler okudu bakalim? Yoklama alicam. Fotolar da artik yarin.

6.7.12

Sistemli Bavul Hazirlama Yontemleri (veya Obsesif mi? Kim o?)

Şöyle bir teorim var; hayatının bir döneminde raporlu, deadline'lı, iş akış şemalı iş yapmış insanlar çalışmadıkları zaman da sürekli rapor, excel sheet, to do list yaparak yaşıyorlar ya da bir diğer açıklama şu olabilir; ben deliyim! Çünkü benim bavul hazırlamak için excel sheetlerim var. Hangi elbiseyle hangi ayakkabı gider, hangi pantalona hangi kemer uyar sort ettin mi al sana tatiline göre hazır bavul. Tabii bu boş bavulla geziyoruz anlamına gelmiyor çünkü listedekiler "ve diğerleri" elementlerini unutmamak lazım. O "ve diğerleri" yola çıkmadan 10 dakika önce bavula sızıyorlar. CERN artik yillardir aradigi parcacigi bulduguna gore isleri kalmadiysa su bavul hazirlama sorunsalina bir el atsalar ne kadar hayir duasi alirlar haberleri yok.
Evet ben yine bavul hazırlıyorum. 2 hafta yokum bilin de sonra vay neden yazmadın diye kızmayın. (size de selam verdik borçlu çıktık, 9-17 mesaisi gibi bloğu aktif tutmazsam hemen bağırıyorsunuz). Krizdeki Avrupa ülkelerine karınca kararınca yardımımız dokunsun sosyal sorumluluk projesi içerikli tatil planları konseptimizin yaz ayağı için güney İtalya'ya yolcuyuz. Bilenler bilir proje kapsamında Portekiz, Yunanistan, İspanya ve İrlanda turlarımızı kendimizce başarıyla tamamlamıştık. Hatta Amerikan ekonomisine katkımızı da Hawaii'de yapmıştık. Fransa'ya zaten hergün bayram. Ciddiyim ben krizde olan ülkelere çok üzülüyorum. Kendi payımıza düşen krizi 2001'de Türkiye'de aldığımızdan olabilir, bu ülkelere ciddi sempatim var. Evladım biz zamanında elimizde ekmek karnesi kuyrukta beklemezdik ama giriş kartımız turnikeyi açarsa gece habersiz işten çıkarılmamışızdır diye pıt pıt kalp çarpıntısıyla şirketin kapısına gelirdik, her sabah ve her sabah, elm sokağı kabusu türkçe versiyonu....Yani tamamen empati yaptigim icin tatile gidiyorum, gidecegimiz bolgenin primitivo'nun ana vatani olmasinin secimimizle hic hic hic alakasi yok, bir nevi bonus.
Kendi bavulumu hep kendim yaparım ama bir takım istisnai durumlar da olmuş ve o durumlarda en uygunsuz kılıklarla en uygunsuz yerlerde kaldığım da olmuştur. Örneğin Fildişi Sahili'nden sırt çantamda epilasyon cihazım, parfümüm ve düğün dvd'lerimle kaçıp canımı kurtarırken (uzun hikaye daha önce okumayan buradan okuyabilir), yanıma işe yarar bir tane bile birşey almadığım için, Fildişili şoförümüz Faustain benim için bir bavul hazırlamıştı. Kasım ayında kendimi Paris'te yere kadar uzun tuvalet, altı başka üstü başka bikini, topuklu açık kırmızı ayakkabılarla bulmuştum. Bir çift çorap, bir kot, bir kazak? I-ıh yok! Savastan kacmis gelmis birileri icin haliyle tuhaf kiliklar.
Aynı hataya Gana'da da 2 kere düştüm. Spor sonrası beklenmedik bir yere davet edildim. Eve gidip vakit kaybedeceğime duşumu spor salonunda alırım o arada da İsaac eve gider, Vida da ona kıyafetlerimi hazırlar verir ben de burada giyinirim diye gayet mantıklı bir çözüm buldum. İlk denemede gayet gayri resmi bir sabah kahvesi davetinde ben gümüş payetli bir parti elbisesi (ayağımda spor ayakkabılar) ile kalakaldım, ikincisinde de gayet resmi bir dernek toplantısında kırmızı mini pilili tenis eteğimle... İsaac ve Vida kafa kafaya verip, dolabımın önünde kırmızının bana yakıştığına ve bir kadının her daim pullu payetli ışıl ışıl olması gerektiğine karar vermişler!!!
Onun için deli olabilirim, obsesif kompulsif de olabilirim ama excel sheet'lerimden şaşmam (fakat acaba yanıma pullu elbiseyi alsam mı ki ne olur ne olmaz?)

4.7.12

Ben Istanbuldayken...


Her geldiğimde İstanbul'u nasıl buldun değişmiş mi diyorsunuz ya anlatayım İstanbul'u şöyle buldum üstelik 1 okuyana 1 bedava, Alaçatı izlenimlerim de cabası...

- siz sormadan ben hemen yazayım, evet malum konsere gittim, malum memişi gördüm. Fakat herkes bu konseri ne zamandır görmediği bütün tanıdıklarıyla sosyalleşme platformu olarak kullandı, bense bütün İstanbul orada olmasına rağmen göre göre kankamın patronunu ve 15 yıldır görmediğim bir arkadaşımın eski kocasını gördüm. (fil hafızasından çekenler derneği)
- Şahane stad yapmışız ama her zaman olduğu gibi yol yapmayı unutmuşuz. Sanki uzaylılar geldi stadı oraya bıraktı gitti. Konserden sonra tüm İstanbul halkı tem'de seyrana çıkmış gibi otoyoldan yürümek suretiyle evlerine dağıldı.
- istanbul ekvatora doğru kayıyor, bu tropik iklimin başka açıklaması olamaz
- sabiha gökçen'i izmir il sınırına koysalar istanbullular için daha yakın olabilirdi
- malum barda herkes kapı önünde dikilir ve içerisi bomboş dururken rezervasyonunuz var mıydı diye sormaları evrenin bir sırrı bence. Öööö pardon tam olarak ne için rezervasyon yaptırıyoruz? Bir renkli kokteyl ve kaldırımda 2 kişinin durabileceği genişlikte bir rezervasyon lütfen
- değişmeyen tekşey taksicilerin istanbul'un efendisiyim halleri
- bence herkes arabasını olduğu yere bıraksın ve arabaların üzerinden yürüyerek işe gidelim, daha kısa sürebilir yol
- makul ucretli helikopter taksi işine yatırım yapan köşeyi döner benden söylemesi
- bütün bu yüksek binalarda kim oturacak çok merak ediyorum. Bizden habersiz Çin'le bir anlaşma yaptılar nüfus mübadelesi falan mı olacak? Biz Çin'e çinliler de istanbul'a mı yerleşecek? O kadar apartmanı doldursa doldursa Çin nüfusu doldurur çünkü
- boğazın boydan boya plaja dönmesi durumu hala aynı ama donla yüzme modası bitmiş, ne de olsa tekstil ülkesiyiz herkes birer mayo edinmiş
- yine de homur homur söylenirken birden yunus sürüleri geçiyor ya boğazdan gözünüzün önünden işte o zaman herşeyi unutuyor insan, bir de simit yerken bir de bir de raki icerken

Ben İstanbul ziyaretlerimde genelde koala gibi anneme babama yapışmayı tercih ederim, imkanı yok beni söküp alamazsınız. Ama bu defa Berki bey illa Alaçatı'ya gidelim diye tutturdu. Aynı zamanlarda karayolları müdürü de şehri terkedin deyince, kovulduğumuz yerde kalmayız diye toparlandık çıktık. Peki Berki bey kendi organize ettiği tatile geldi mi? Hayır. Tuzak mı kurmuştur, bizden kurtulmak için plan mı yapmıştır nedir.
Gelgelelim tropik bir ilimiz olan İstanbul'da foldur foldur göğsümüze vuran klima beni çarpmasın mı? Alaçatı'ya vardık ama D malum türkçe konuşamıyor benden de ses çıkmıyor. Restoranlarda sipariş vereceğiz, garsonun kulağına eğilip verebiliyorum siparişi. Bir nevi kulaktan kulağa, senin verdiğin levrek mutfağa gidene kadar kokoreç olabiliyor ama. Benden başka herkes Alaçatı'nın fahri yerlisi olmuştur şimdiye ya, yine de gözlemlerimi kendime saklayacak değilim, saklayacak olsam niye blog yazayım

- ben yokken herkes belinin yanına yazılı dövme yaptıracak diye kanun hükmünde kararname çıkmış olmalı. Sahile kitap götürmenize gerek yok, gelen geçenin belinde yazılı özlü sözler bayağı idare ediyor.
- deniz kenarında dalga sesiyle uyurum dinlenirim falan yalan, beyninizde tekno zonkluyor (bkz kitap okuyamamak için bir başka neden)
- her ne kadar Türkiye'de gazetelerden alınabilecek en optimal kullanım çekirdek külahı olsa da ister istemez gözünüze giriyor bazı haberler. Malum selülit haberinden kaçamadım tabii. Fakat bütün adamların göbekler boş pazar filesi gibi dizlerinin üstüne inmişken onun bunun selülitine laf etmeleri de şapka çıkarılacak bir şuursuzluk hali.
- bütün herşeyi karıştırıp içmek şart mı? Çilekli limonata ne saçma birşey örneğin
- sokakların hepsine itinayla numara konulması ama köy sakinlerinin sokak numaralarını tanımayıp kahvede okey çeviren yaşlı amcaların ingilizce otel isimlerini ezbere bilmeleri de ilginç
- İzmir'in yolları ne biçim yol? Kaybol kaybol perişan olduk
- konu yola gelmişken, Çeşme'nin yol tabelası sistemine de saygılar, o kadar uzun süre gitmek istediğimiz yerin aksinde gitmişiz ki neredeyse Yunanistan'dan çıkacaktık
- cillop gibi 1 cadde yapıp arka yollara çöp atmak da bize mahsus bir tatil beldesi klasiği. D naifçe herhalde zamanla buraları gelişecek dedi, bu gelişmiş bitmiş hali halbuki
- bak yazarken bile kötü oluyorum sırt cılk yara olana kadar kızarmak memlekette hala moda sanırım, batının bir sürü şeyini alırken cilt kanseri bilinçliliğine yer kalmamış olmalı
- dünyanın en saçma gps'ini araba kiralama şirketi bize vermiş olmalı. Gps sadece 300 mt diyor. 300 mt sonra ne? Bilmiyoruz. Otoyolda giderken giderken de robotik ses " güzergah dışı" diyor. Çok işimize yaradı gerçekten
Ama guzel ya valla tatil guzel sey, gidin yani siz, bana bakmayin