28.12.11

Komsular ve Kitap Kulübü

D İstanbul'a yeni taşındığında birgün karşı komşusu kapıyı çalıp aşure ikram etmiş. Karşı komşu yabancı dil konuşmuyor. D'nin türkçe de bugün bile "busuk"(bozuk demek istiyor) o gün busuk bile değil hiç yok. Nasıl anlaştılar bilmiyorum ama D'ye çok dokunan bir anıdır, durur durur yaşlı amcalar gibi bunu anlatır. (böyle İstanbul'da gördüğü yardımseverlikle ilgili birkaç hikayesi var, para almayan taksicilerle, sinema kafesinde yardım eden yabancılarla, minibüsle çarpıştığında tam işe gidiş saati olmasına rağmen arabasından inip çevirmenlik yapan bir işadamıyla ilgili)

Bu komşuluk anısın üzerine kendi ülkesi İsviçre'ye dönmek zor geldi. İsviçre'de komşular arası ilişkilerin avukatlar aracılığıyla yürütülmesi sıkça görülen/tuhaf olmayan birşeydir.Fakat İstanbul'da dairemizi satın alınca aynı anda 10 yıl süresince Türkiye'de komşuluğun nasıl değiştiğini de gördük. Kapılara avukatlar gelse iyi artık İstanbul'da komşular birbirine aşure değil kabadayı gönderiyordu apartman sorunlarını çözmek için.

Neyse böyle ülke, ev ve komşu değiştire değiştire Gana'ya geldik. Gana'da güvenlikçilerin insanları  içeri alma kriterlerini asla anlayamadığımız bir sitede oturduk. Aynı misafir içeri girerken soru sormuyorlar siteden çıkarken sorguya çekip evsahibini aramadan çıkarmıyorlar mesela. Veya saç sakal birbirine karışmış kılıksız bütün arkadaşlarımıza kapıyı ışık hızıyla açıyorlar, efendi gibi giyinmiş çoluk çocuk gelenleri telefon açmadan bırakmadıkları gibi bir de evin kapısına getirip teslim ediyorlar.
Site yeni kurulduğu için herkes aynı anda taşınmıştı. Bizim sitede herkes Amerikalıydı bir tek biz anglafon değildik. Bir de herkes bilmemne profesörü, falanca uluslararası kuruluşun afrika başkanı, bir tek biz averaj zekalı ve normal işler yapan (ki benim normal işim bile yok biliyorsunuz)

Amerikalılar sosyalleşmeye bayılıyorlar. Potlock dinnerlar olsun, havuzbaşı partileri olsun, kitap kulüpleri olsun... Hemen bir kitap kulübü kuruldu sitede. Her ay 1 kişi 1 kitap seçiyor, egzotik ülkelerden gelenler (bu biz oluyoruz) kendi ülkelerinin yazarlarının ingilizceye çevrilmiş bir kitabını seçmeli (hiç sevmem ama mecburen elif şafak kitap satışlarına katkı!!!), seçilen kitabı herkes okuyor, sonra her ayın ilk çarşamba akşamı birinin evinde toplanılıp kitap tartışılıyor, yemek yeniyor. Amerikalılar bu işi ciddiye alıyor. Benim de lanet olası bir sorumluluk duygum var bana ödev ver kenara çekil ya ödev boterim ya ben biterim ama aramizdaki mücadele bitmeden o masadan kalkmam. Tabii kendimi kaptırıp kitabı okuyorum, üzerine benzer konulu bir kitap daha okuyorum, karşılaştırmalı notlar tutuyorum, altlarını çiziyorum, o notları temize çekiyorum vs vs böyle manyak gibi birşeyim.

D'de terbiyesiz bir insan biraz. Hiçbir kitabı okumuyor vay efendim çok işim vardı yok efendim seyahatteydim vır vır vır. Bir de üstüne "siz tartışın ben yemeğe geldim diyor" hatta "kitap kulüpleri bilmemkimin evinde olunca çok şahane oluyor onun yemeklerine bayılıyorum"falan diyor. Gelme kardeşim adı üstünde kitap kulübü bu, yemek kulübü mü? Ayrıca yemek kulübü de olsa sen yine yemekleri bana yaptırırsın işim var da meşgulüm de diye sonra da gelir yersin. Bak yazarken yazarken kızdım.

Neyse şu an Paris'te elimde tuğla gibi bir kitapla oturuyorum, bunu okuyup bitirip notlar çıkarıp mail yoluyla, eski komşularımızın Amerika'da devam ettikleri kitap kulübüne katılacağım çok işim var. Niye derseniz, dedim ya manyak gibi birşeyim. Taşınmışsın bitmiş çıksana kitap kulübünden. Ah hep şu lanet olası sorumluluk duygum.

Bütün bunları şunun için yazıyorum, kitap kulübü denen şey bataklık gibi tuzak gibi birşey, bir girdin mi bir daha çıkamıyorsun aman diyim ben size, ben ettim siz etmeyin aman.

No comments:

Post a Comment