bizim siteden Abidjan körfezinin manzarasi |
Fildişi Sahili’ne taşınmadan önce 2 haftalığına ön keşfe gitmiş o arada da oturacağımız evi bulmuştuk. O evi bulurken kaldığımız otel ayrı bir konu, restoranda yemek yerken camlardan mermiler giriyordu, barut kokulu okyanus balığı yummie. Neyse ben biraz tırsık olduğum için –ki bu konuya daha öce değinmiştik mermilerden değil de yılandan korkuyorum ben- müstakil bahçe olmasın apartman dairesi olsun istemiştim. Neyse ki « D » daha gerçekçidir, güvenlikli site olsun o zaman diye eklemişti. Mavi berelilerin komutanları ve büyükelçiler ile tırsık Fransızların yaşadığı pek güvenlikli bir yer bulmuştuk. (Fransızlar haklı olarak tırsıyor çünkü hükümetleri hababam bir Afrika ülkesindeki kavgalara taraf oluyor kabak da bunların başına patlıyor. Hoş o kabak 3 ay sonra bizim kafamızda da pat diye patladı ya neyse)
bizim sitedeki binalardan biri anayoldan görünüyor |
Miriam’a biz (bu « biz »deki terbiyesizler « D » ve ben oluyoruz, ben ve komşularım değil) « uzun tırnaklar » diyorduk çünkü kızın ufka doğru uzayıp giden tırnakları vardı ve o tırnaklarla bulaşık yıkamayı falan bırak kendi fermuarını bile nasıl çektiğini anlayamıyorduk.
Miriam yaşını saklardı, beraber yaşadığı Fransız sevgilisinden hayli büyük olduğu belliydi muhtemelen onun için söylemiyordu. Beline kadar Serpil Cakmaklı 80’ler modeli ve rengi saçları vardı bir de yine Serpil Cakmaklı modeli leopar desenli bikinisi ve şuh kahkahaları. Yüzmeyi bilmez ama hergün havuz kenarında leopar bikinileri değiştirip değiştirip bizim güneşlenmekte dünya rekortmeni ikoncanlar gibi uzun saçlarından ter aka aka güneşlenirdi. Balık etli bir kızdı ama sadece Banu Alkan’da olan şuursuz özgüvenden onda da vardı ve löp bacaklarına minicik etekler giyer, « ay valla bu en sevdiğim eteğim lekeli ama hayatta atmam lekeli lekeli giyerim hahahahah » diye şıkır şıkır kahkaha atardı.
semtimizin çiçek pazari |
O gün bugündür Miriam ülkesine hiç dönmüyor çünkü dönerse kocasının onu öldüreceğini düşünüyor. Boşanamadıkları için François ile de evlenemiyor. Ama en kötüsü çocuklarını göremiyor. 3 ay sonra iç savastan bizi kurtaran Fransız ordusu hepimizi uçaklara doldurup Fransa'ya tahliye ederken içimizden sevincinden ışıldayan tek kişi uzun tırnaklı Miriam idi hep hayal ettiği Fransa'yı sonunda görebileceği için.
Dayak yüzünden kaçmak zorunda olup bir Afrika ülkesinde mahsur kalan kadına mı yanmalı, çocuklarını geride bırakan anneye mi kızmalı, annesiz kalan çocuklara mı acımalı. Hayat bazen böyle insan her konuda ne düşüneceğini bilemiyor. iç savasta mahsurken böyle görüntüleri evimizin penceresinden seyrediyorduk |
No comments:
Post a Comment