Dedem çok yakışıklıydı, uzun boylu. Bit kadar bacaklarımla elini tutmuş yürürken başımı kaldırdığımda heybetli bir dağ gibi gelirdi. El ele tutuşmuş Zuhal pastanesine ekler yemeye giderken dedeme aşık yürürdüm. Ayaklarımın yere değmediği -ki halen bazen değmez- sandalyede oturmuş dünyanın en lezzetli ekler pastasını yerken dünyanın en mutlu kız çocuğu bendim.
Anneannemle dedemin Erenköy'deki sokaklarının köşesinde erol bakkal vardı, şimdi erol emlak oldu. Ekmeğin inşaatten daha önemli olduğu günlerdi, çocukların iç rahatlığıyla ekmek almaya yollanabildiği zamanlardı. Köşesini koparırdım ama aslında parmağımı çengel yapıp içindeki hamur kısmı yemeyi severdim. Eve gelene kadar ekmeğin içi oyulmuş olurdu.
Dedemle pastaneden geri dönünce, apartmanın bahçesinde karşı apartmanın çocuklarıyla oynardık. Yere tebeşirlerle çizdiğimiz yoldan dışarı çıkmadan gazoz kapağını en hızlı ilerleten misketleri toplardı. Ortası kırmızı olan bir misket vardı, benim gözüm hep ondaydı. Dizlerimizin üzerinde misketlerle oynamaktan kabuk olan dizlerimizin, koparttığımız kabukları dışında kanayan yerimiz olmazdı.
Paris'te oturduğum evin hemen yanıbaşında bir pastane var. Bütün sokak ekmek kokuyor sabah 5'ten itibaren. Sabahları ekmek almaya gidiyorum, cumartesileri de ekler, dedemin anısına. Önünde çocuklar oynuyor, yere tebeşirle bir şeyler çizerek. Anneleri terasında kahvelerini içerken, “bütün pantalonların dizleri yırtık, başa çıkamıyorum” diye birbirlerine şikayet ediyorlar. Balkondan bakınca ekmeklerin köşelerini kopararak geçenleri görebiliyorum.
“Maman” diye bağırıyor bir çocuk. “Anne” diye bağırmış Berkin başından vurulunca.
Köşeleri yenmiş ekmekler penceremin önünden geçiyor, çocuk seslerine karışıp. Anne diye bağıran çocuk sesleri çınlıyor beynimde, meydanlardaki kötü kalabalıklara, içi yanan bir anneyi yuhlatan o sesi bastırıp. Kötülük çağında yaşıyoruz, kötülük bir çığ gibi üstümüze üstümüze geliyor sanki.
Bundan sonra boğazımızı yırtarak geçecek bütün ekmekler, anne diye bağıran çocukların sesi bir çocuğun sesini anımsatacak sadece, misketlerin ortası sadece kapkara artık.
Anne diye bağırdıktan 20 dakika sonra bayılmış Berkin. Kimbilir ne kadar korkarak geçirdiği o 20 dakika için, 269 gün + 20 dakika için... 269 gün + 20 dakika + asla yaşayamayacağı yıllar için, ekmeklerin hatrına, misketlerin hatrına, çocuk seslerinin hatrına, çığ gibi büyüyen kötülüğü yenmemiz için, yuhlatanın ve yuhlayanın seslerini bastırmak için, unutmayın, affetmeyin.