27.12.12

2012'de Leblebi Yedik Gazoz İçtik



İlkokul 3‘ten 4’e geçtiğimiz yaz öğretmen “yazın yaptıklarınızı kompozisyon olarak yazın” ödevi vermişti. Sınıfın bütün -o yaş kızlarında kronik olan sevimsizlikten muzdarip- kızları (evet tabii ki ben de onlardan biriydim) artık sayfalar dolusu yaz yaz yazmalara doyamamıştık. O yaşlarda kendi kendimin çocuğu olsam sabahtan akşama kendimi döverdim zaten. Neyse bir arkadaşımız da kompozisyon olarak şöyle yazmıştı: “leblebi yedim, gazoz içtim”. Öğretmen “çocuğum bütün yaz mı leblebi yedin gazoz içtin bu ne biçim kompozisyon” diye kızmıştı. Ama düşünsenize aslında ne şahane bir yaz tatiliymiş, tek derdin leblebi yiyip gazoz içmek!

Şimdi noel ve yenıyıl zamanı ya her gün arkadaşlarımızdan 2012 şöyle geçti konulu mailler geliyor. “D”yle biz de bir heves hadi biz de yazalım dedik. Açtık boş bir pages sayfası, o bize bakıyor, biz ona bakıyoruz. Writer’s block gibi cool birşey de değil, sadece 2012’de kaydadeğer hiçbir şey yapmamışız! Diğer insanlar ne yazmış diye açtık mailleri okuduk. Birinin çocuğu 18 yaşına gelmiş üniversiteye başlamış, öbürünün çocuğu ilk adımını atmış, birisi kariyer değiştirmeye karar vermiş işi gücü bırakıp yeniden okula yazılmış, diğeri istifa etmiş Filipinler’e yerleşmiş, biri yemek yapmayı öğrenmiş, öbürü Nepal’e hayır işi yapmaya gitmiş, bir diğeri üçüz doğurmuş, 75 yaşında yeniden evlenip Paris'e yoga yapmaya gelen bile var. Bize bunlardan malzeme çıkmaz. Dünyada olan bitene bakalım dedik, e adam uzaydan atladı oğlum artık bundan öte ne yapabiliriz?

Ay ay geriye gidelim biz koca yıl ne yaptık dedik, biz kilo almışız, kilo vermişiz, almışız, vermişiz, verdiğimiz gibi yine almasını da biliriz. Geçen yılbaşında kararlar almışız ama ne karar aldığımızı hatırlamıyoruz. Hayır demeyi öğreneceğiz diye söz vermiştik, onun yerine şamar oğlanı olmak alınyazgısı mıdır konusunda kitap yazabilecek tecrübeye sahibiz. Bu aldığım son çanta, bu da son çift ayakkabı demişiM, üstüne kaç çift daha aldığımı ne siz sorun ne ben söyliyeyim. Her gün yeni bir şeylere kızmışız, twitter’da içimizi dökmüşüz, artık bu kadar da olmaz deyip deyip hashtaglerle protesto etmişiz. Bu kadar da olmuş. Blog postlarına baktık elbet akılda kalan bir şey yapmışızdır diye ancak elalemin çocuklarına kızmışım (neyse ki google translate kendi çevirdiğini kendi de anlamıyor da ağız tadıyla dedikodu yapıyoruz şurada), şarap kursuna gitmişim onu da becerememişim, yemek kursunu denemişim sonuna kadar dinleyememişim. 

Biz ancak bavul doldur, bavul boşalt gezmişiz. Pişman mıyız? Değiliz. Suç bizim değil, 2012‘nin kendi dandikliği. Biz bütün bir yıl leblebi yiyip gazoz içmişiz. Yine olsun yine yaparız.

14.12.12

İçimdeki tutturuk kadın, cool kadına karşı



D” Sürpriz bir tatile gidiyoruz, bavulunu hazırla diyor. Yeni birşey değil aslında yılda bir kez sürpriz bir tatil hazırlar bana. Tatilin kendi sürpriz değil, destinasyon sürpriz.

Bilen biliyor, içimde tutturuk, obsesif kompulsif bir kadın yaşıyor. Excel dosyalarıyla bavul hazırlayan bu kadının sürpriz tatile hazırlanması demek uykuların kaçması, tırnakların yenmesi, mideye ağrıların kamp kurması demek. 

Bu yetmiyormuş gibi içimde bir de tutturuk kadını itip, kendine yer açmaya çalışan bir cool kadın var. O diyor ki “aman at bir kot, 2 kazak gittiğin her yere uyar, zaten uymazsa alışveriş yapmana bahane olur”. Gördüğünüz üzere cool olan da kendini cool sanyor ama henüz yeniyetme, tam oturmamış, problemi öngörüp hemen çözümü düşünüyor o da. Ama tutturuk inatçı, biraz da tombul, güzelce yerleşmiş içimin ortasına, öyle kolay kolay itip yer açılacak gibi değil “ya pantalonun üstüne birşey dökülürse, ya ayakkabı ayağımı vurursa, ya kazağın ipi kaçarsa, ya ojem çıkarsa, ya yağmur yağar da saçım bozulursa, ya bavulum kaybolursa, ya bavulum çalınırsa, ya bambaşka bir yere acil iniş yapmamız gerekirse (dikkatinizi çekerim daha asıl destinasyonu bilmeden bambaşka bir yere acil inişten bahsediyor), ya yanımda getirdiklerimin hiçbirini artık beğenmezsem, ya kilo alırsam da pantalonuma sığamazsam (nasıl ya? Toplam 5 günlüğüne gidiyorsun)” diyor da diyor onun için 3 pantalon alıyor, hem aseton hem oje taşıyor, koca fön makinesini yükleniyor, bavul yetmedi el çantasına yedek kıyafet hazırlıyor, onda da aksilik çıkarsa diye D’nin bavuluna da kıyafet koyuyor, ayakkabı koyuyor, çorap koyuyor... 

Cool olan sürprizlere bayılırım hadi gidelim diyor, tutturuk ise sürpriz tatil neresi olabilir diye alternatifleri düşünüyor, o alternatiflerin hava durumlarına bakıyor, alternatiflerden hangisi çıkarsa ne alışverişi yapabilir diye listeler hazırlıyor. Cool olan tutturuk olana çok kızıyor, seninle sürpriz tatile falan çıkılmaz, mahvettin yine sürprizin heyecanını diyor.  

Tutturuk olan kapıyı kilitlemeyi “D”ye bile bırakmıyor, çünkü kilitledikten sonra 3 kere daha dönüp çayın altını kapatmış mıydık diye bakıp kapıyı 3 kere daha kilitliyor. Cool olan tutturuk olanı kolundan çekiştiriyor, boşver çayı hadi tatil başladı çabuk gidelim diyor. 

Gri bir Paris sabahında, gri bir Paris taksisine biniyoruz, tutturuk 8 kere çantasını açıp pasaportunu kontrol ediyor, sonra bir 8 kere daha açıp en son kontrol ettiğinde pasaportu düşmüş mü diye kontrol ediyor. Cool olandan korkmasa taksiyi yolun kenarına çekip bavulu da tekrar kontrol edecek. Ama cool olan da biraz cazgır, tiz sesiyle çok bağırıyor, eli de biraz ağır üstelik, üstüne salmamak lazım. 

Havaalanına geliyoruz. “D” Check-in’de, güvenlik kontrolünde, her adımda görevlilere lütfen nereye gideceğimizi söylemeyin eşim bilmiyor diyor. Herkes de bu oyuna katılmaktan çok mutlu, sürprizin örtüsünü ucundan bir türlü kaldıramıyorum. Cool olan çok eğleniyor, tutturuk ojelerin ucunu kaldırdı bile. Teknik olarak gizliliğin varış noktasına kadar sürmesine imkan yok. Pilota da “uçak içi anonslarda nereye gideceğimizi söylemeyin” diyecek hali yok. Sonunda bir görevli nereye gideceğimizi ağzından kaçırıyor. Hem cool hem de tutturuk çok seviniyor. Görevliye sarılmak için bir hamle yapıp sonra bunun saçma olduğunun farkına varıp asıl sarılmam gereken kişiye “D”ye sarılıyorum(z)

7 saat sonra gri bir New York akşamında, sarı bir New York taksisine biniyoruz.

New York’un gezi yazısı Habere Dikkat'te, resimler ise bir sonraki post’ta